Korucu Çocukları: “Biz Hainiz Artık”
*As published in BIANET on 20/11/2013
Geçen hafta DİSA’nın
(Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü) yayınladığı “Geçmişten
Günümüze Türkiye’de Paramiliter Bir Yapılanma- Köy Koruculuğu Sistemi”[1]
başlıklı kitabın sunuş toplantısından sonra DİSA’ya
babası yıllardır korucu olan bir üniversite öğrencisinden mektup geldi. Mektubu
yazan kişi bu sistemden zarar görmüş bir Kürt genci olarak bizlere yazdığını
söylüyor, DİSA’nın yaptığı çalışmanın onlar için ne kadar kıymetli olduğuna
vurgu yapıyordu. Mektup şöyle devam ediyordu:
“Babam yaklaşık 20 yıldır geçici köy korucusudur. Devletin
bu kirli sistemle bize dayattığı bu trajediyi ancak üniversiteye geldikten
sonra fark edebildim. Babamın taşıdığı o silahı her gördüğümde utancımdan yerin
dibine giriyorum ardından bu sisteme ve bize bunu dayatanlara lanet
ediyorum…”
Koruculuk
sisteminin çocuklar üzerindeki etkisi, düşündüğümüzden çok daha vahim. 2011
yılında, o zamanlar çalıştığım bir korucu köyünde çocuklarla yaz okulları
yaparken ilk fark etmiştim sistemin çocuklar üzerinde yarattığı travmayı.
Babası korucu olan ve olmayan çocuklardan oluşan bir koro kurmuş, boş bir
ahırda bu çocuklarla günlerce çalıştıktan sonra Kardeş Türküler’in de
desteğiyle konserler verebilmiştik. Aylarca beraber çalışıp, birbirimizin
sırdaşı haline geldikten sonra bile, konu koruculuktan açıldığında çocukların
dillerine sessizlik gözlerine hüznün hakim olduğunu gözlemlemiştim. O zaman
anlamıştım bu çocukların babalarının işini ömür boyu taşınılacak bir utanç
olarak gördüklerini. Ben de onlarla susmuş, şarkılarla konuşmayı öğrenmiştim o
yaz.
DİSA’nın
araştırmasını okurken tekrar aklıma düştü o çocuklar. Korucu çocukları
kendilerine ait olmayan bir kararın bedelini toplumsal ilişkilerden dışlanarak
ödüyorlar. Kendi akrabaları bile onlarla ilişkiyi kesiyor, cenaze ve düğünlere
gidemez oluyorlar. “Dayımlar bile korucu
olduğumuzdan beri bizi sevmiyorlar”[2] diye anlatıyor bir korucu
çocuğu bu durumu. Bu dışlanma sadece köy
ve akrabalarla sınırlı kalmıyor, çoğu zaman bu çocukları gittikleri her yerde
takip ediyor. Bu nedenle de korucu çocuğu olduklarını çoğunlukla gizliyorlar. Bir
korucu çocuğu bu durumu şöyle anlatıyor:
“… Liseyi Mardin’de merkezde okudum ve orda okurken
sıkıntılarım oldu. Ve orda koruculuğun daha sıkıntılı bir uğraş olduğunu
anladım. Ben korucu çocuğu olduğumu kimseye söylemek istemiyordum, çünkü ben
‘korucu çocuğuyum’ dediğimde kavga çıkabiliyordu. Laf, hakaret işitiyordum.
‘Siz hainsiniz’ diyorlar. Sonra artık korucu çocuğu olduğumu gizlemeye
çalıştım. Koruculuk boş bir şeydir. Ben asla korucu olmayı istemiyorum. Babamın
operasyonlara gittiğini hatırlıyorum. Ben çok kötü etkilenmiştim.” [3]
Bugün korucu
çocuklarının çoğu koruculuk sistemine ve babalarının korucu olmalarına karşı
çıkıyorlar. Özellikle mevsimlik işçilik ve/veya okumak için bulundukları
köylerden çıkarak büyükşehirlere giden korucu çocukları babaları ile bu konuda
restleşiyorlar. 2013 Nisanı’nda yeni korucu alımlarının gerçekleştiği bir
dönemde, bir korucu köyünde şahit olmuştum bu duruma. İstanbul’un varoşlarında
işçilik yapan eski bir korucu başının çocuğu babasını aramış ve bir daha kendi
halkına karşı eline silah alırsa O’nu hiç affetmeyeceğini, karşısında önce
kendisini bulacağını söylemişti. Bunun üzerine, eski korucu başı olan baba yeni
gelen koruculuk teklifini kabul etmediği gibi köylülerin büyük bir kısmının da
koruculuğu kabul etmesini engellemişti. Korucu babalar okuyan, çalışmaya giden
ve politikleşen çocuklarından çekinmeye başlamışlardı. Koruculuk sisteminin
içinde sistemin zararlarını görerek
büyüyen bu çocuklar babalarının kendi halklarına karşı ellerine silah
almalarını kabullenemiyorlardı. Artık kendi çocukları korucuların
karşısındaydı.
Bugün Türkiye’de
46 binin üzerinde geçici (yani hem silah taşıyan hem de maaş alan), 20-25 bin
arası da gönüllü (maaş almayan ama silahlı) köy korucusu var. Bölge kırsalında
ortalama çocuk sayısının 6-7 arasında olduğunu düşünürsek bugün 400-500 bin
arası çocuğun bu sistemden direkt etkilendiğini söyleyebiliriz. Yine emekli
olan, ayrılan, atılan, ölen korucuları da dikkate aldığımızda korucu
çocuklarının sayısı milyonu rahatlıkla geçiyor. Yıllarca babalarının gittiği
operasyondan canlı dönüp dönmeyeceğini bekleyen, kendilerinin vermediği bir
karar yüzünden kendi toplumundan dışlanan, ayrımcılığa uğrayan, hakaret gören,
travma yaşayan, “hain” ilan edilen bu çocuklar ne olacak? Sistemin tasfiyesi
sürecinde dikkat edilmesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor.
Nurcan Baysal
17.11.2013, Diyarbakır
No comments:
Post a Comment