Tuesday, February 9, 2016

Suriçi’ne Sur’dan bakmak!

Suriçi’ne Sur’dan bakmak!

Diyarbakır Suriçi’ni anlatmaya bugün de devam edelim.
Fatihpaşa’daki Tarihi Suriçi Aile Çay bahçesindeyim. Bugün hava yağmurlu. Sokağa çıkma yasağı sırasında tanklar çay bahçesinin kapısını kırarak içeri girmiş ve bahçedeki ağaçları taramışlar. Ağaçların bir kısmı aldıkları darbeler sonucu kırılmış. Çay bahçesini işleten Ali Usta içeriye bomba atıldığını ve buzdolabı da tarandığı için, bir dolap dolusu malzemesinin de heba olduğunu belirtiyor.

Bu çay bahçesi gençlerin Hasırlı ve Fatihpaşa’da nefes aldıkları bir mekân, benim de sık sık uğradığım bir yer.
Suriçi’nde ailelerle görüşmeye devam ediyorum. Yaşlı bir adam“ben 2 tarafı da suçluyorum. Ellerini taşın altına koymalılar. Madem barış masasını kurdun, sonuna kadar götüreceksin, bu oyuncak mıdır” diyor.
Başka biri: “Bin yıldan fazladır bizi kabullenmiyorlar, açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar, yoksullukla” diye ekliyor.
Bir fırıncı, 6 aylık çocuğunun bile psikolojisinin bozulduğunu, kurşun seslerinden dolayı sürekli yerinden zıpladığını belirtiyor.
Başka biri: “Bu mahallelerde olay aslında olmuyordu, ama AKP durmuyor, barış sürecinde de durmuyordu. Kürtleri arada öldürüyordu. Seçimden sonra Erdoğan tam gıcık aldı Kürtlerden”,diye anlatıyor hislerini.

Her şey Erdoğan’ın 2 dudağı arasında

Özellikle ebeveynler gençleri evde zor tuttuklarını söylüyorlar. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra, geçen hafta, özel timlerin bazen geceleri Ranger arabalarla gelip mahallede tur attığını ve gençleri tahrik etmeye çalıştıklarını belirtiyorlar.
Bir baba:
“Silahın savaşın içinde büyüyen çocuğun önünü kim alabilir. Zorla kesti Kürtleri ne olacak. Silah alıp dağa çıkacak.”
Başka biri: “Buradaki gençleri konuşup duruyorlar, kimdir bu gençler, bu mahallenin çocuklarıdır. Bu mahallenin gençleridir. Lastik falan yakıyorlar, yok efendim ellerinde keleş varmış, gelip evlere baksınlar, kaç çocuğun elinde keleş var.”
Mahallede genel kanı, devletin bu sokakları boşalttırarak, bu gençleri dağa yollama arzusunda olduğu. Bir adam şöyle diyor:
“Kürtler de Batı’daki gibi davransa iç savaş olur.”
Başka biri: “Her şey Erdoğan’ın 2 dudağının arasında, isterse savaşı bitirir” diye düşüncelerini anlatıyor.

YDG-H, uyuşturucu ve Sur’a Sur’dan Bakmak

Hasırlı’dan sonra eskiden uyuşturucunun merkezlerinden biri olan Suriçi’nin başka bir mahallesine Lalebey’e geçiyorum. Lalebey’de kurulu mahalle derneği mahallenin gençleri ile arada bir buluştuğum bir mekan. Sadece Lalebey’de değil, son birkaç yıl içerisinde Suriçi’nin birçok mahallesinde uyuşturucu işi hızla kesildi. Bundan 6 ay önce dernekte gençlerle yaptığım görüşmede, 14 yaşında bir genç “devlet bize politikadan uzak durun, ne isterseniz yapın diyordu”, diye anlatıyor durumu. Mahallelerde uyuşturucu ve daha birçok suça devlet tarafından göz yumulduğu söyleniyordu. YDG-H’ın mahallelerde örgütlenmesinden sonra uyuşturucunun bu mahallelerden kalktığı birçok insan tarafından dile getirilen bir konu. Hatta YDG-H’ın uyuşturucu ile mücadeleye ilişkin sert önlemleri bir ara epey eleştiriliyordu.
YDG-H uzaydan inmiyor tabi, bunlar mahallelerin gençleri. Belli bir politik duruşu olan gençler. Yazıldığı çizildiği gibi başıboş değiller. Gençlerden biri yanıma geliyor. “Artık bizim insanımız savaşa da hazır, barışa da, korku yok bizde. Ama bizim isteğimiz barıştan yanadır” diyor.
Hendeklerin, silahların buna pek yardımcı olmadığını belirttiğimde ise, bir mahalleli:
“Bu mahallede bizler yaşıyoruz. Gece gelip hukuksuzca insanları yataklarından alıp götürüyorlardı. Suçlu varsa, elerinde hukuki belgeleriyle gelsinler, çocuklarımızı adam gibi götürsünler. En azından şimdi gece gelip yataktan kimseyi alamıyorlar” diyor.
Bir başkası “hendek olmasa burada kimse kalmazdı” diye ekliyor.
Velhasıl diyeceğim odur ki, Suriçi’nde yaşananları, Suriçi’nin yoksul, gettolaşmış, binlerce evladını bu savaşta kaybetmiş ve tüm bunlara rağmen Kürt hareketine verdiği destekten ödün vermemiş bu evlerden, bu sokaklardan değerlendirmek gerekiyor. Dışarıdan şiddet olarak değerlendirilebilen konular, mahalleli açısından gereklilik olarak görülebiliyor. Hatta aynı mahalle içerisinde bile, mahalle sakinleri ile esnaf farklı düşünebiliyor. Şiddet gibi konularda mahallede yaşayan/yaşamayan, ya da yoksul/zengin/orta-sınıf farklı fikirlerde olabiliyor. Benim gibi insanlar, bizler, Amed’in nispeten rahat, korunaklı, sıcak evlerinde, gece rahat rahat uyurken, bu mahallelerde yaşayanların, çocuklarını birileri gelip almasın diye verdikleri çabayı görmezden gelebiliyoruz, bu da adil olmuyor!
Suriçi’ndeki bu sesi sadece Batı’nın değil, Diyarbakır’ın diğer semtlerinin de duyması gerekiyor. Diyarbakır'ın farklı mahallelerinde yaşayan, farklı kesimlerden insanları olarak, birbirimizi daha iyi dinlemeli ve anlamak için çaba sarf etmeliyiz. Ezberler böyle bozulabilir. 
Diyarbakır Suriçi’ni anlatmaya bugün de devam edelim.
Fatihpaşa’daki Tarihi Suriçi Aile Çay bahçesindeyim. Bugün hava yağmurlu. Sokağa çıkma yasağı sırasında tanklar çay bahçesinin kapısını kırarak içeri girmiş ve bahçedeki ağaçları taramışlar. Ağaçların bir kısmı aldıkları darbeler sonucu kırılmış. Çay bahçesini işleten Ali Usta içeriye bomba atıldığını ve buzdolabı da tarandığı için, bir dolap dolusu malzemesinin de heba olduğunu belirtiyor.
Bu çay bahçesi gençlerin Hasırlı ve Fatihpaşa’da nefes aldıkları bir mekân, benim de sık sık uğradığım bir yer.
Suriçi’nde ailelerle görüşmeye devam ediyorum. Yaşlı bir adam“ben 2 tarafı da suçluyorum. Ellerini taşın altına koymalılar. Madem barış masasını kurdun, sonuna kadar götüreceksin, bu oyuncak mıdır” diyor.
Başka biri: “Bin yıldan fazladır bizi kabullenmiyorlar, açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar, yoksullukla” diye ekliyor.
Bir fırıncı, 6 aylık çocuğunun bile psikolojisinin bozulduğunu, kurşun seslerinden dolayı sürekli yerinden zıpladığını belirtiyor.
Başka biri: “Bu mahallelerde olay aslında olmuyordu, ama AKP durmuyor, barış sürecinde de durmuyordu. Kürtleri arada öldürüyordu. Seçimden sonra Erdoğan tam gıcık aldı Kürtlerden”,diye anlatıyor hislerini.

Her şey Erdoğan’ın 2 dudağı arasında

Özellikle ebeveynler gençleri evde zor tuttuklarını söylüyorlar. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra, geçen hafta, özel timlerin bazen geceleri Ranger arabalarla gelip mahallede tur attığını ve gençleri tahrik etmeye çalıştıklarını belirtiyorlar.
Bir baba:
“Silahın savaşın içinde büyüyen çocuğun önünü kim alabilir. Zorla kesti Kürtleri ne olacak. Silah alıp dağa çıkacak.”
Başka biri: “Buradaki gençleri konuşup duruyorlar, kimdir bu gençler, bu mahallenin çocuklarıdır. Bu mahallenin gençleridir. Lastik falan yakıyorlar, yok efendim ellerinde keleş varmış, gelip evlere baksınlar, kaç çocuğun elinde keleş var.”
Mahallede genel kanı, devletin bu sokakları boşalttırarak, bu gençleri dağa yollama arzusunda olduğu. Bir adam şöyle diyor:
“Kürtler de Batı’daki gibi davransa iç savaş olur.”
Başka biri: “Her şey Erdoğan’ın 2 dudağının arasında, isterse savaşı bitirir” diye düşüncelerini anlatıyor.

YDG-H, uyuşturucu ve Sur’a Sur’dan Bakmak

Hasırlı’dan sonra eskiden uyuşturucunun merkezlerinden biri olan Suriçi’nin başka bir mahallesine Lalebey’e geçiyorum. Lalebey’de kurulu mahalle derneği mahallenin gençleri ile arada bir buluştuğum bir mekan. Sadece Lalebey’de değil, son birkaç yıl içerisinde Suriçi’nin birçok mahallesinde uyuşturucu işi hızla kesildi. Bundan 6 ay önce dernekte gençlerle yaptığım görüşmede, 14 yaşında bir genç “devlet bize politikadan uzak durun, ne isterseniz yapın diyordu”, diye anlatıyor durumu. Mahallelerde uyuşturucu ve daha birçok suça devlet tarafından göz yumulduğu söyleniyordu. YDG-H’ın mahallelerde örgütlenmesinden sonra uyuşturucunun bu mahallelerden kalktığı birçok insan tarafından dile getirilen bir konu. Hatta YDG-H’ın uyuşturucu ile mücadeleye ilişkin sert önlemleri bir ara epey eleştiriliyordu.
YDG-H uzaydan inmiyor tabi, bunlar mahallelerin gençleri. Belli bir politik duruşu olan gençler. Yazıldığı çizildiği gibi başıboş değiller. Gençlerden biri yanıma geliyor. “Artık bizim insanımız savaşa da hazır, barışa da, korku yok bizde. Ama bizim isteğimiz barıştan yanadır” diyor.
Hendeklerin, silahların buna pek yardımcı olmadığını belirttiğimde ise, bir mahalleli:
“Bu mahallede bizler yaşıyoruz. Gece gelip hukuksuzca insanları yataklarından alıp götürüyorlardı. Suçlu varsa, elerinde hukuki belgeleriyle gelsinler, çocuklarımızı adam gibi götürsünler. En azından şimdi gece gelip yataktan kimseyi alamıyorlar” diyor.
Bir başkası “hendek olmasa burada kimse kalmazdı” diye ekliyor.
Velhasıl diyeceğim odur ki, Suriçi’nde yaşananları, Suriçi’nin yoksul, gettolaşmış, binlerce evladını bu savaşta kaybetmiş ve tüm bunlara rağmen Kürt hareketine verdiği destekten ödün vermemiş bu evlerden, bu sokaklardan değerlendirmek gerekiyor. Dışarıdan şiddet olarak değerlendirilebilen konular, mahalleli açısından gereklilik olarak görülebiliyor. Hatta aynı mahalle içerisinde bile, mahalle sakinleri ile esnaf farklı düşünebiliyor. Şiddet gibi konularda mahallede yaşayan/yaşamayan, ya da yoksul/zengin/orta-sınıf farklı fikirlerde olabiliyor. Benim gibi insanlar, bizler, Amed’in nispeten rahat, korunaklı, sıcak evlerinde, gece rahat rahat uyurken, bu mahallelerde yaşayanların, çocuklarını birileri gelip almasın diye verdikleri çabayı görmezden gelebiliyoruz, bu da adil olmuyor!
Suriçi’ndeki bu sesi sadece Batı’nın değil, Diyarbakır’ın diğer semtlerinin de duyması gerekiyor. Diyarbakır'ın farklı mahallelerinde yaşayan, farklı kesimlerden insanları olarak, birbirimizi daha iyi dinlemeli ve anlamak için çaba sarf etmeliyiz. Ezberler böyle bozulabilir. 
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 27.10.2015

No comments:

Post a Comment