Monday, January 16, 2017

The Kurdish Region Since The Coup Attempt

The Kurdish Region Since The Coup Attempt

The July 15th coup attempt was a nightmare. Kurds remember the terrible army coups in Turkey. After the army coups, Kurdish people were imprisoned, sustained, killed and tortured. Kurds are against army coups. The night of 15 July 2016, the pro-Kurdish party, HDP (Peoples’ Democratic Party) immediately condemned the coup attempt.

Kurds thought that after the coup attempt, there may be a return to the peace process.

The reasons that support this thought are:

The Kurdish movement has not had any links with the Gulenist movement. The Gulenist movement is a nationalist, Islamic, pan-Turkish movement. In his speeches, Fethullah Gulen, head of the Gulen movement, has stated on multiple occasions his hate of Kurdish people and he is against peace with the Kurdish people. Kurds have urged the government multiple times that the Gulen movement could sabotage the peace process.

Today, we know that the PKK did not launch the war. Today we know that the PKK is not responsible for the killing of 2 policemen in Ceylanpınar (this event has been linked to the breakdown of the 2 year long peace process). The HDP presented a parliamentary bill to investigate these killings. The bill was voted down by the AKP (Justice and Development Party) and MHP (Nationalist Movement Party). After the coup attempt, the judges and prosecutors of this event have been arrested for supporting the Gulenist movement.

Unfortunately, after the coup attempt, the government did not use their chance to return to the peace process.

After the coup attempt on July 15th, everything has gotten worse. Just 5 days after the coup attempt, on July 20th, State of Emergency (OHAL) was declared. It still continues. The county is governed by decrees with the force of law (KHK). Government has used the July 15th coup attempt and the Emergency Rule to stifle all opposition.

Let’s give just a few numbers to understand the size of this “witch hunt” in Turkey:

Friday, January 13, 2017

O hızlı treninize binip gidin artık!

O hızlı treninize binip gidin artık!

Kayseri’deki patlama sonrası yaşananlar hükümetin de ülkenin de geldiği acınılası durumu gözler önüne seriyor.
14 kişi ölmüş, ağır yaralılar var. İnsanların canları, sevdikleri gitmiş, insanlar acı çekiyor. İnsanların acılarına, yasına saygı duymak yerine iktidarın üyelerinin söylemleri hem acıları katlıyor, hem de ülkedeki ayrışma ve faşizmi körüklüyor.
Başbakan Yıldırım bombalar patladıktan hemen sonra Kahramanmaraş’taki toplu açılış töreninde konuşuyor:
“Bu saldırılar bizim hızlı trenle buluşmamızı geciktirir ama engelleyemezler. Modern havalimanını geciktirir ama engelleyemezler. Otoyolları yapmamıza engel değiller…”

Hadi kardeşim! Beraber, el ele…


Beşiktaş’taki patlamadan hemen sonra geldiğim Dublin’de etrafa sessizlik ve hayranlıkla bakıyorum. Yaklaşan yeni yıl vesilesi ile her yer süslenmiş, ışıl ışıl, çocuklar, sevgililer, insanlar el ele, mutluluk içinde.
Bu huzur ve mutluluğu ne kadar özlediğimizi düşünüyorum. Sadece bunu değil. İnsanların güler yüzünü, inceliğini, birbirlerine, doğaya, canlılara saygısını… Tüm bunları görmeyi ne çok özledik. İnsanca davranışlara hasret kaldık Türkiye’de.

“Evimi ben yıkarım!”

Cizre’de dolaşıyoruz. Sokağa çıkma yasağı sırasında duvarlara yazılan yazıların üstü boyanmış. Cizreliler henüz birkaç gün önce boyanmaya başladığını söylüyorlar. İç sokaklarda, evlerin bahçe içlerine, avlulara yazılan yazılar ise halen duruyorlar.
Cudi mahallesinde bir eve geçiyoruz. Mihmandarım sık sık “Bu mahalle 90’larda Kürt serhildanlarının başladığı yer” diyor. Bu vurguyu sık sık yapmasından, bunu kendisine sürekli hatırlatmaya ihtiyacı olduğunu hissediyorum.
Evler dışarıdan biraz toparlanmış görünse de, içleri halen harap halde. Bahçeli bir eve geçiyoruz. Güler yüzlü, babacan, orta yaşlı bir bey karşılıyor bizi. Mehmet Beyin Meya-der üyesi olduğunu öğreniyorum. Kendi oğlu da öldürülen Mehmet Bey, uzun süredir Cizre’de cenazelerini bulamayan aileler için koşturuyor.

Psikolojik savaş ve troller

Uzun süredir sosyal medya üzerinden organize saldırılarla karşı karşıyayım.
Genelde 2 tür gruptan oluyor bu saldırılar. İlk grup Türk milliyetçisi, ulusalcı gruplar. Diğer grup ise “Kürt görünümlü” troller. İlkini tahmin edebilirsiniz.  Benim gibi Cizre, Nusaybin, Şırnak, Sur… gibi operasyonların en can yakıcı yerlerine sık sık giden ve oralarda yaşananları raporlayan, dile getiren bir yazar için ilk grup saldırılar Türkiye’nin bugünkü ortamında olağanlaşmış durumda. Bu nedenle bugün ben size “Kürt” trollerden bahsetmek istiyorum.
Bu troller özellikle bazı algıları değiştirebilecek güçlü yazılardan sonra harekete geçiyorlar. Geçen yıl, operasyon ve çatışmaların henüz yeni başladığı dönemlerde yazdığım “Ama Hendekçiler” yazısından sonra, böyle bir “Kürt” trol sosyal medyada evimin resmini paylaşmıştı mesela. Profiline baktığınızda Kürt, devrimci, kadın olarak görünen bu trol “hadi hendeği onun evinin bahçesine kazalım” diyebilmişti.

Suriçi, Tahir Elçi ve 1 yıllık Abluka

Bugün 28 Kasım 2016…
Dört Ayaklı Minare’nin önünde anmaya gelen yüzlerce kişi bir anda onun sesiyle irkiliyoruz:
“Yıllar önce Afganistan’da Taliban güçlerinin Buda heykelini bombalama görüntülerini hep birlikte dehşet içinde izledik. Yine son birkaç yıl içinde IŞİD denen o barbar grupların Palmira’da, Musul’da, Ezidi yurdu Şengal’de insanlığın tarihi birikimlerine yönelik suikastlarını, bombalamalarını hep endişeyle, kederle izledik.  Türkiye toplumu olarak hep şunu derdik; aman bunlar bizden uzak olsun. Ne yazık ki çok kısa bir süre içerisinde bizim de tarihi eserlerimize, tarihi değerlerimize yönelik benzer girişimler söz konusu oldu.

Hacer’in saçının bir telinde Cizre


Hacer’in saçının bir telinde Cizre


1 ay sonra yeniden Cizre’deyim. Yasak kalktığından beri ayda bir Cizre’ye gidiyorum. Aslında sokağa çıkma yasağı birçok yerde olduğu gibi Cizre’de de kısmen kalkmış durumda. Gece yasak devam ediyor.
Cizre’ye 2 ayrı kontrol noktasından giriyorum. Cizre genel olarak sakin görünüyor. Kentteki dükkanların yarısı halen kapalı.
Sabah saatleri olmasına rağmen sürekli panzerler geçiyor. Yanımdaki Cizreli arkadaşım nehir kenarındaki parkta yaya yolundan bile panzerlerin geçtiğini söylüyor. “Maksat taciz etmek” diye ekliyor.

Ahmet Türk bu zindandan halaylarla çıkacak!

Ahmet Türk bu zindandan halaylarla çıkacak!

Kayyım atamaları ve gözaltılar bölgede son hız devam ediyor. DBP’nin büyük bir çoğunlukla kazandığı 106 belediyeden 34’üne kayyım atanmış durumda. Bölgede birçok şehir ve ilçede belediyelerin önü polis barikatları ile çevrili, personelin bir kısmı işten çıkarılmış, halkın iradesine el konulmuş durumda.
Mardin Belediyesi’ne 4 gün önce kayyım atandı, bugün de eş başkan Ahmet Türk gözaltına alındı.
Birçok insan Ahmet Türk’ün hem yaşı, hem de sembolik değeri nedeniyle gözaltına alınmayacağını düşünüyordu. Elbette devlet yanıltmadı, zulme, baskıya, şiddete devam mesajı verdi.

Tuesday, January 3, 2017

Diyarbakır gibiyim: Hüzünlü, öfkeli, küskün ama hâlâ ayakta!

Diyarbakır gibiyim: Hüzünlü, öfkeli, küskün ama hâlâ ayakta!

İnsan Hakları Derneği’nin sokağına doğru yürüyorum, sokak girişinde TOMA’lar, tanklar ve onlarca polis var. Diyarbakır İHD bürosunda Sarmaşık Yoksullukla Mücadele Derneği'nin basın açıklaması olacak. Medyanın geldiği durumu gösterircesine açıklamada tek kamera var. 10-15 kişi kadarız. Bunca tank, TOMA, polis bizler için gelmiş meğer!
Basın açıklamasından sonra Ofis semtine doğru yöneliyoruz. Her zaman oturduğum kafelerden birine oturuyorum. Birkaç masa var. Bugünlerde şehirde en çok konuşulan konu Kürtlerin bu yapılanlar karşısındaki sessizliği. Kafenin sahibi “Selahattin Başkan alındıktan sonra kafeye 3 gün kimse gelmedi. Şimdi yine insanlar geliyorlar, ama eskisi gibi değil. Herkes de büyük bir hüzün var” diyor.
Bu kadar çabaya devletin verdiği cevap, devlete karşı büyük bir küskünlüğe dönüşmüş durumda
Bir başka esnaf ise insanların korktuğunu, aylardır  Suriçi’ne adım atmayan insanlar olduğunu söylüyor. Ufacık bir basın açıklamasına onlarca polis, TOMA’nın gittiği memlekette korkmamak elbette mümkün değil.
Ama yine de bu sessizliğin korkudan başka nedenleri olduğunu düşünüyorum.

Sivil toplum mücadelesi “mühürlenebilir” mi?

2004 yılıydı. OHAL yeni bitmiş, Diyarbakır savaşın, yıkımın yaralarını sarmak için harekete geçmişti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde dönemin Belediye Başkanı Osman Baydemir’in öncülüğünde, büyük ve oldukça hüzünlü bir toplantı yapılmıştı. Diyarbakır sokaklarından yoksulluk görüntüleri eşliğinde,  bölgedeki yoksulluk sorunu tartışılmış, bu görüntülere bazen gözyaşları eşlik etmişti. O toplantıda bir araya gelen Diyarbakırlılardan “Vakit kaybetmeyelim, Bölgedeki yoksullukla mücadele için hemen harekete geçelim” kararı çıkmıştı. Diyarbakır’daki çok farklı kesimlerden insanlar, doktorundan öğretmenine, avukatına, iş insanlarına bir araya gelerek 2005’te Sarmaşık Yoksullukla Mücadele Derneği'ni kurdular.

Sayın Valim sayenizde mutluyuz, sağ olun!

Şırnak Valiliğinin web sayfasında bir basın duyurusu. Duyuru 6 Kasım Pazar günü yayınlanmış. Duyurunun ilk 3 paragrafında şunlar yazıyor:
“İlimizde Bölücü Terör Örgütü mensuplarının etkisiz hale getirilmesi ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve çukurların bertaraf edilmesi ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için uygulamaya koyduğumuz sokağa çıkma yasağı 14.11.2016 gününden itibaren her gün sabah saat 05.00 ile akşam saat 22.00 arasında kaldırılacaktır.

Elbette Kazanacağız!

Sonunda beklenen oldu! HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekilleri Selma Irmak, Ferhat Encü, Nursel Aydoğan, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik ve Abdullah Zeydan tutuklanarak cezaevine konuldular.
Aklıma Orhan Doğan, Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin 22 yıl önceki gözaltına alınışı geliyor. Canım yanıyor. Bu ülkede ne hukuk, ne yasa var artık! Hepimiz biliyoruz! Ülke toslayacağı bir duvara doğru hızla gidiyor.

Qimil’ (Kımıl) 

Böylesine çılgın, karanlık dönemlerde sığındığım insanlardan biri de Musa Anter’dir.
Bugün de aklıma Apê Musa’nın 1959 yılında yayınlanan ve yayınlandığı dönem Türkiye’yi ayağa kaldıran Qimil’ (Kımıl) adlı şiiri geliyor:

Ooooooo… Tooooooooo… Şovvvvvvv

Ooooooo… Tooooooooo… Şovvvvvvv

Çalar saatin zili her zamanki vaktinde çalıyor. Saat 07:30. Çocukları hızla uyandırıp kahvaltı hazırlamaya mutfağa koşuyorum. Eskiden kahvaltı hazırlama sürecime televizyon ve haberler de eşlik ederdi. Ama artık izleyebileceğim, güvenilir, bölgeden de haberleri ileten bir kanal kalmadığı için kahvaltı hazırlama seansıma evdeki kaplumbağalar, bahçedeki kuşlar, kediler eşlik ediyorlar. Ekmekleri de yumurtada kızarttık mı tamam!
Çocuklar kahvaltıya oturunca cep telefonunu elime alıyorum. Gece Batı’daki dostlarımdan gelen “nasılsınız?” mesajlarını görünce olağanüstü bir şeyler olduğunu anlıyorum. Hemen televizyonu açıyorum, CNN Türk’e bakıyorum. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. CNN’de bol reklam var. Olağanüstü bir şeyler olmuş olmalı şehrimde ya da ülkede, ama öğrenemiyorum.

Şırnak’ta "her şey dahil" yıkım

Şırnak’ta "her şey dahil" yıkım

Şırnaklı mihmandarımızla Şırnak’ın etrafına, köylerine ve Cudi eteklerine dağılmış olan çadırdaki aileleri ziyarete devam ediyoruz. Yollarda bol kamyon var. Bu kamyonlar hala yıkımı devam eden Şırnak’ın molozlarını taşıdıkları gibi, aynı zamanda yıkılan evlerden çıkarılan eşyaları da taşıyorlar. Mihmandarım geçen her kamyona acı ve öfkeyle bakıyor.
Mihmandarım da evi yıkılan Şırnaklılardan. 3-4 mahalle dışında Şırnak’ın kalmadığını söylüyor. Geçen hafta kaçak olarak 4 çocuğu ile evine gittiğini, evinde hiçbir şey kalmadığını, 3 klimasının bile sökülüp alındığını anlatıyor. Onları gören özel timler sokağa çıkma yasağını deldikleri için 1250 TL. para cezası kesmişler.  6-7 saat de emniyette tutulduktan sonra, polisler kendisini ve çocuklarını, onlar gibi evlerine kaçak girmeye çalışan başka ailelerle birlikte otobüse doldurarak Şırnak dışına bırakmışlar.

Peki şimdi ne yapmalıyız kardeş?

Peki şimdi ne yapmalıyız kardeş?

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı tutuklandılar. Umut ya, her ne kadar tutuklanacaklarını beklesek de, belki diyorduk, belki…
Büyükşehir belediyesine giden tüm yollar kapalı. TOMA’lar ve tanklar şehrin artık her yanını sarmış durumda. Trafik kapanan yollardan dolayı felç durumda. Belediye önünde insanlar toplanamasın diye her şey yapılıyor. Belediyeye çıkan ara sokaklar bile kapalı.

Topraklarından sökülmemek için çadırda direnenlerin kenti: Şırnak

Topraklarından sökülmemek için çadırda direnenlerin kenti: Şırnak


Şırnak yolundayız. Cizre Şırnak arası birçok kontrol noktasında bariyerlerin yanı sıra beton bloklar da var. Dicle çamurlu bir şekilde yaşanan her şeye isyan edercesine akıyor.
Şırnak’ta bugün sokağa çıkma yasağının 227. günü. Şehre giremediğimiz için Kumçatı beldesine yöneliyoruz.
Kasrik boğazından geçiyoruz. Yollardan siyah ve beyaz Ford Rangerler geçiyor. Yollarda bol bol kamyon da görüyoruz. Bunlar yıkılan Şırnak’ın yıkıntılarını taşıyor.  Yol üstlerinde,  derme çatma ev yapmaya çalışan Şırnaklıları var.

Elektrik suyu da kesecekseniz haber verin, çamaşırları yıkayıp suları depolayalım!

Akşam 22:00 den sonra internetin gelmesi ile yaşadığım haber alma sarhoşluğu pek uzun sürmedi. Gece yarısından sonra internet tekrar kesilince internetli o muhteşem 3 saati neden daha verimli kullanmadım diye ahlar vahlar çektim. Sosyal medyaya takılıp haberlere bakmak yerine niye faturaları ödemedim, banka talimatlarını vermedim, çocuğun TEOG çalışma sorularını internetten indirmedim, uçak biletlerini ayarlamadım, acil maillere niye cevap vermedim diye sinirden gece dönüp durdum.