Monday, October 22, 2018

“300 vekilimiz olsa ne olur, Kürtleri meclisten atmak için darbe yaparlar”


“300 vekilimiz olsa ne olur, Kürtleri meclisten atmak için darbe yaparlar”




Diyarbakır’da güzel bir bahar günü. Yol boyunca her 4-5 metrede bir dizili Türk bayrağı ile bezenmiş Erdoğan resimleri var, yıllar geçse de bu görüntüyü hiç unutamayacağımı düşünüyorum. Yol boyunca refüjlere çiçekler de ekilmiş.

Hakkını vereyim, kayyum bu sefer lale değil, Bölge coğrafyasına uygun güzel çiçekler ekmiş. Bizim belediyelerin kasada bıraktıkları paralar, şimdi kayyum tarafından rahat rahat harcanıyor.

Sur’a giriyorum. 2,5 yıldır bitmeyen bir inşaat halinde Sur. Bir kafeye oturuyorum, gençler etrafımı sarıyor. Konumuz yaklaşan seçimler.

Seçimlerin Diyarbakır’da bir umut ya da hareketlenme yarattığı söylenemez. Seçimin sonucu ne olursa olsun, Türkiye’nin Kürtlere hak ve özgürlüklerini vermeyeceği düşüncesi oldukça hâkim.

Son 2 yılda sadece Bölgede yaşananlar değil, Irak Kürdistan’ındaki referandum sürecine Türkiye’nin verdiği tepki ve Afrin’de yaşananlar tüm bu algıyı güçlendirmiş durumda. Konuştuğum gençlerden biri şöyle diyor:


“80 vekilimiz oldu da ne oldu, savaşı başlattılar, vekillerimizi hapse attılar. 300 vekilimiz olsa ne olur, bu sefer de Kürtleri meclisten atmak için darbe yaparlar.”

Türkiye’deki seçimlerden çok, Kürtlerin ulusal birliği son zamanlarda daha fazla konuşulan ve tartışılan bir konu. Kürtlerin başına gelenlerin önemli bir nedeni olarak da birleşememeleri, birbirlerini desteklememeleri gösteriliyor.

Bir genç “Bizim düşmana ihtiyacımız yok Nurcan Abla, hangi Kürt biraz başarı kazansa aşağı çekmekte ustayız” diyerek bu durumu dile getiriyor.

Tüm “inşa” ve altyapı çalışmalarına rağmen, AKP, yaptıkları yıkımın yanı sıra, temsilcilerinin yetersizliğinin de etkisiyle Diyarbakır’da oldukça zayıf.

Yapılan “inşa” çalışmaları ufak bir kesim tarafından olumlu karşılansa da, şehrin büyük çoğunluğu Sur’un nasıl yıkıldığını unutmuş değil. Yıkımın dehşeti hafızalarda tüm canlılığı ile duruyor.

Sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar sırasında yaşananlar Kürt hareketine karşı da bir tepki oluşturmuş durumda.

“Bunlar neden yaşandı?” sorusu hala güncelliğini koruyor. Özellikle orta ve üstü yaş grubu, bu yaşananlara daha fazla tepkili ve son 2,5 yıldır yaşananlardan dolayı Kürt hareketinin bir özeleştiri vermesini bekliyorlar.

Görüştüğüm bir matematik öğretmeni tepkisini şöyle dile getiriyor:


“Son savaşla inancımızı ve ümidimizi yitirdik. Evet, 90’larda da korkunç şeyler yaşadık ama Kürt hareketinin Kürtlerin çıkarlarını en öne koyacağına inanıyorduk. Ancak son şehir savaşlarında gördük ki, öyle değilmiş. Gencecik çocuklarımız neden öldü? Bu devletin neler yapabileceğini biliyor olmaları gerekirdi. Onlar bu devleti bilmeyecek de, kim bilecek! Böylesine ucuz olmamalı Kürt çocukların canı. Kürt hareketi bu süreci bize anlatamadı, kimse hesap da vermiyor. 1 Kürt genci, 1 Kürt gencidir. Rakam değil ki bu çocuklar, ölmemeleri için daha fazla mücadele edilmeliydi.”


“Peki, seçimlerde kime oy vereceksin?” diye soruyorum bu öğretmene.

“Elbette oyum HDP’ye, çünkü HDP’ye oy vermek bizim için varlık nedeni” diye cevaplıyor.

Ertesi gün Nusaybin’e gidiyorum. Nusaybin’de de havada ümit yok görünüyor. Barış parkında sohbet ettiğim gençler de umutlu konuşmuyorlar. Seçimlerle ilgili değiller.

Seçim sonucunun Kürtler için bir şey değiştirmeyeceği düşüncesi burada da hâkim. “Hele bir Tayyip gitsin de” diyor gençlerden biri. Bir başkası TOKİ’lerle inşa edilen “yeni” Nusaybin’e kızgın:


“Halkın yarısı bu evlerden memnun. Diğer yarısı değil. Evler genelde güzel ama mesele o değil. Mesele o evlerin altında ne olduğu. Hala cenazeler çıkıyor”.

Başka bir Şırnaklı genç yaşananları hiç unutmayacağını söyleyerek, ekliyor:


“Tüm Şırnak yıkıldı. Şırnak artık yok gibi bir şey. Yeni bir Şırnak yapıyorlar ama bize ait değil. Evet, ‘neden’ sorusunu ben de çok soruyorum kendime.”

Kürtler kırgın ve yorgun. Bu ülkede demokratik bir şekilde haklarını alabilecekleri inancı oldukça zayıflamış durumda. Şehirlerin yıkımı, yaşanan dehşet, sonrasında gelen ihraçlar bu kırgınlığı besliyor.

Sonucun Kürtler için çok değişmeyeceği düşüncesine rağmen görüştüğüm insanlar, Kürt hareketine çeşitli kızgınlıkları olanlar bile, sandığa gideceklerini ve sandıkta HDP'ye oy vereceklerini söylüyorlar.

Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi genel olarak olumlu bir hava yaratmış durumda. Diyarbakır’da görüştüğüm, KHK ile ihraç edilmiş Eğitim-Sen’li bir öğretmen hissiyatını şöyle dile getiriyor:


“Selahattin Başkanın aday olması bambaşka bir şey. Bence 7 Haziran ruhunu yakaladık. HDP içinde sorunlar var ama bu sorunlar aşılır. Muhalefetin bir iki küçük hamlesi bile iktidarın ne kadar zayıf olduğunu gösterdi.

Kürtler olarak 7 Haziran’ı da aşacak bir süreçle karşı karşıyayız. Her şey bir dalgaya bakıyor.”

Kırgınlık ve yorgunluğa rağmen insanlar ayakta kalmaya, dayanışmaya, bir şekilde direnmeye devam ediyorlar. KHK ile ihraç edilmiş, genç, güler yüzlü bir sağlıkçı ile karşılaşıyorum Sur sokaklarında. Birkaç ay önce “kardeşinin Rojava’da şehit düştüğünü” belirterek söze giriyor:


“Seçimin sonuncunun Kürtler için olumlu olacağını düşünüyorum. Evet, çok kötü yıllar geçirdik ama bu süreçte direndik de. Kürtler olarak direniş ruhumuz gayet güçlü. Hepimizin boğazına kadar geldi, bu iktidar canımıza tak etti. Bunlar gitsin artık kurtulalım serzenişi her kesimde, esnaf da bile var. HDP’nin barajı başarıyla geçeceğini düşünüyorum.”

Bölgede umut, umutsuzluk, kırgınlık, yorgunluk, direniş…

Hepsi iç içe görünüyor.

Nurcan Baysal
*As published on Ahvalnews on 01.05.2018

No comments:

Post a Comment