Monday, July 28, 2014

Onurlu yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmiştik!

Onurlu yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmiştik!

Birkaç ay önce bir kitap çalışması için gittiğim Diyarbakır 78’liler Derneği’nin giriş salonundaki koca bez dövizde Türkçe ve Kürtçe olarak yazıyordu: “Onurlu Yaşamı Uğrunda Ölecek Kadar Sevmiştik”. Yazının altında da Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde kendisini yakarak öldüren başta Mazlum Doğan olmak üzere tüm tutsakların resimleri vardı.  Bu büyük kasvetli salonun tüm duvarlarında bez dövizler asılıydı ve tüm bez dövizlerde de Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde ölen ve öldürülen insanların resimleri ve sözleri... Bir duvarda “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek” yazıyordu.  Hemen başka bir duvarda ise 18 Mayıs 1982 tarihinde Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde kaldıkları hücrede kol kola girerek bedenlerini ateşe veren, isimleri tarihe ‘Dörtler’ olarak yazılan Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in resimleri vardı.
Resimlerin altında bir yazı:
 “Mazlum kibriti çaktı! Kibritler bedenlerini yaktı. “Diyarbakır 5 No.lu zindanında işkence o kadar had safhadaydı ki birçok insan seslerini dışarıya duyurabilmek için yakmıştı bedenlerini.
Ancak tüm bu eylemlere rağmen cezaevi askeri idaresi işkenceleri daha da arttıracak, tutsakların mahkemelerde savunma yapılması engellenecek, bunun üzerine bundan tam 34 yıl önce bugün, 14 Temmuz 1982’de Mehmet Hayri Durmuş öncülüğünde ölüm orucu başlatılacaktı. Ölüm oruçlarında ölen Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın kocaman resimleri de derneğin başka bir duvarında… Diyarbakır 5 No.lu zindanında 1981-84 yılları arasında 34 tutuklu yaşamını yitirecekti. Binlercesi gördükleri işkencelerden dolayı sakat kalacak, birçoğu belleğini yitirecek ve cezaevi sonrasında genç yaşta yaşamdan kopup gideceklerdi.
Siyah-beyaz onlarca resim duvarlarda, hepsi genç, hepsi ölü… O gün Diyarbakır 5 No.lu Cezaevinde yaşananları dinledikçe bir kez daha utanacaktım insan olmaktan.
 “Yanmış insanları bir poşete koyuyorduk, sanki bir eşyaymış gibi…” diye anlatacaktı dernekteki arkadaşlar o günleri. Başka biri  “Cezaevinden çıkınca düz yolda yürürken düşüyordum. Yürümeyi unutmuştum” diye ekleyecekti cezaevi sonrası günlerini anlatırken… “Cezaevinde en büyük suç gülmekti” diye belirtecekti başka biri gülümseyerek. Sonra her yemek saatinde, yemek verilmese bile, söylenmek zorunda olunan yemek duasından bahsedecekti:
 -Allah’ımıza hamdolsun!
-Ordu millet var olsun!
-Vatan hainleri kahrolsun!
-Afiyet olsun!
-Sağol!
Hüzünlü bakışlara sahip, hepsi bu insanlık ayıbı zindanda gençliklerinin en delikanlı çağlarında en ağır işkencelerden geçmiş bu adamlarla yaptığım görüşmede sarsılmıştım. Ciddi bir kısmı gördüğü işkencelerden dolayı ağır hastalardı. O gün, 5 No.lu günlerini o insanlara tekrar hatırlattığım için kendimden utanmıştım. Onlar ise işkencecilerine inat hüzünle gülümsemekteydiler.
Bugün tekrar utanç içerisindeyim!
Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde işkence gören 1500 kişinin suç duyurusuna “zamanaşımından" takipsizlik kararı verildi. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra umutlanan işkence mağdurları, Diyarbakır 78’liler Derneği öncülüğünde toplanarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak işkencecilerinden şikayetçi oldular.  Yaklaşık 1500 kişi suç duyurusu yaptı. Birçok insan tekrar tekrar o günleri yaşamak, hatırlamak durumunda kalarak, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldılar, savcılığa tekrar tekrar ifade verdiler… Ve sonuç, koca bir hiç!
12 Eylül ile yüzleşeceğini vadeden hükümet “zamanaşımı” diyerek Diyarbakır 5 No.lu ile yüzleşmeyi rafa kaldırdı. Oysa insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmayacağını hepimiz biliyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde insanlık Diyarbakır 5 No.lu Cezaevindeki kadar alçalmamıştı. Diyarbakır 5 No.lu tarihe insanlık onurunun yerle bir edildiği yer olarak geçti.
Bununla yüzleşmeyen hükümete nasıl güveneceğiz?
Yazamıyorum bile. Ellerim titriyor, boğazım düğümleniyor. Her türlü işkenceye maruz kalmış, bok yedirilmiş, elektrik verilmiş insanlar aklıma geliyor. Haykırmak istiyorum!
Anlamıyorum! İşkenceciler yargı önüne çıkarılmadan temiz bir gelecek kurulabilir mi? Yıllardır esirgenen, yıllardır yasaklayanların bile bugünlerde ağızlarından düşürmediği “barış”, Diyarbakır 5 No.lu ile yüzleşilmeden bu topraklara gelir mi?
Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi tarihe sadece insanlık dışı işkenceleriyle değil,  insanın göz kamaştırıcı direnme ve dayanma gücüyle de yazıldı. En karanlık ortamda bile insan onuruna olan üstün inançlarını yitirmeyen bu insanlara sarılarak, insanlık onurunun üstün geleceğine olan inancımı, adaletsizliklerle örülü bu ülkede halen korumaya çalışıyorum!
Siz dışkı yedirilenler, tırnakları sökülen, etleri koparılan gençler! Üzülmeyin! Biliyoruz bizlere daha iyi bir dünya bırakmak için öldüğünüzü! Lağım çukuruna yatırılanlar, sizler hepimizden güzel kokmaktasınız! Kalaslarla kafası yarılanlar, anası ile Türkçe bilmediği için görüşte konuşamayanlar, geceler boyunca falakaya yatırılanlar, sevdiklerinin yanında tecavüz edilenler! Gözyaşı dökmeyin! Sizin direncinizdir tarihe geçen!  
Siz bu karanlığı yırtan insanlar! İşkencenin her türlüsünü görenler, dişleri tek tek sökülenler, vücudunda sigara söndürülenler, uzuvları koparılanlar, köpek Jo’nun önüne atılanlar! Utanmayın! Sizin çığlıklarınızı duymayanlar utanacak! Biz sizin gözünüzde umudu gördük! Siz sesini duyurmak için bedenlerini yakanlar, ölüm orucuna yatanlar! Bu kararla kahırlanmayın sakın! İnsanlık onuru galip gelecek! Çünkü bize onurlu yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmeyi öğrettiniz!
Nurcan BAYSAL
*As published in T24 on 22.07.2014

1 comment:

  1. Güzel yazı, sonuna kadar okumayı zor beceren ben, yazıyı yazarken ne kadar zorlandığını düşünemiyorum.

    ReplyDelete