Kürtler
Karakol ve Kalekollara Neden Karşılar?
Bazı insanların
Kürtlerin yeni karakol ve kalekol inşaatlarına neden bu kadar karşı
çıktıklarını anlamakta zorlandıklarını görüyorum. Bu yazı karokal ve kalekollara neden karşı
çıktığımızı merak edenlere yazıldı.
Öncelikle geçen yıl başlatılan barış süreci sonra
hayatımıza giren “kalekol” meselesini anlamakla başlayalım. Barış sürecinden
sadece 1 ay sonra Bölgede kalekol
yapımlarının başladığını duyduk. Yeni karakol sistemi olarak da adlandırılan bu
kalekollar, havan ve roket saldırılarına karşı güçlendirilmiş malzeme ile
yapılan uzay üssünü andıran prizma şeklindeki yapılar. TOKİ tarafından yapılan
bu kalekolların yapımına 2012 yılında başlansa da özellikle Nisan 2013’te
başlatılan barış süreci sonrası hız verildi. Bu da barış süreci konusunda Bölge
halkında güvensizlik yarattı ve baştan sürece gölge düşürdü. Bu kalekolların
yapımı Bölgede yeni koruculuk alımları ile birleşince süreç daha da kırılgan
bir hale geldi.
Peki Kürtler neden bu karakol ve kalekollara bu kadar karşılar?
Çünkü Kürtlerin babaları, çocukları, sevdikleri bu karakol ve
kalekollarda öldürüldü. 90’larda birçok Kürt devletin karakollarında
“kaybedildi”. Binlerce Kürt çağrıldıkları ya da götürüldükleri karakollardan
bir daha evlerine dönemediler.
Kürtler karakol ve kalekollara karşılar, çünkü buralar yıllarca halka
işkencenin aracı oldu. 90’larda bu karakollardan gelen çığlıkları halen
Diyarbakır’ın, Karlıova’nın, Lice’nin, Cizre’nin sessizliğinde duyabilirsiniz.
Karakol ve kalekollara karşıyız, çünkü buralar aynı zamanda tecavüz
merkezleri gibi işledi 90’larda. Birçok Kürt kadın ve çocuğun buralarda söndü
hayat ışıkları. Her savaşta olduğu gibi
bu savaşta da kadınların deneyimleri anlatılmadı, anlatılamadı. Derik
karakolunda tecavüze uğrayan Şükran Aydın bunlardan sadece bir tanesiydi. Dersim
isyanı o karakollardan birinde bir kadına tecavüz edilmesi sonrası başlatıldı.
Kürtler niye mi karakol ve kalekollara karşılar? Çünkü barışa sıkı sıkı
sarılmışlar da ondan. Kürtler savaşın ne korkunç bir şey olduğunu bilen bir
halk. Bu nedenle barışı sesleri de çok
güçlü çıkıyor. Savaş evlat acısından çok daha öte bir şey. Savaş Kürdistan coğrafyasında
yürütüldü. Türkler açısından uzakta bir yerdeydi. Türklerin savaş algısı
evlerine gelen şehit cenazeleri ile sınırlı. Kürtler ise savaşı her türlü
korkunçluğu, barbarlığı ve vahşeti ile deneyimledi. Bu nedenle Kürtler yeter ki
“savaş olmasın ve o günlere dönülmesin” hissiyatındalar.
Karakol ve kalekol Kürtler için zalim devletin ve savaşın simgesi. Ceylan
Önkol’ın körpecik bedeni 10 yaşındayken karakoldan atılan mermiyle parçalandı. Karakollardan
açılan ateşlerle Lice, Cizre halkı tarandı. Karakolların bahçelerinden çıktı
“kayıp” çocuklarımızın kemikleri.
İşte bu yüzden direnmekte Kürt halkı. Medeni Yıldırım buna direndiği
için, bundan tam 1 yıl önce bugün Lice'de kalekol yapımına karşı yapılan
protesto sırasında asker kurşunuyla öldürüldü. Medeni 28 Haziran 2013’te
öldürüldüğünde sadece 18 yaşındaydı. Annesi tek başına oğlunun resmiyle 16
Kasım’da Diyarbakır’a gelen Başbakan Erdoğan’ı protesto etmek için yürümüş, “oğlumun
katilleri nerede? Sen rüyalarında sadece Rabia şehitlerini mi görüyorsun”
diyerek Başbakan’a seslenmişti. Hiçbir şey değişmedi. Bugün, oğlu Medeni’nin ölümünden 1 yıl sonra,
oğlunun resminin yanında, anne Fehriye Yıldırım katillerin cezalandırılmamasına
dayanamadığını söyleyerek artık isyan ediyordu.
Şimdi anlıyor musunuz neden karşıyız karakol ve kalekollara? Hala anlamadıysanız
Kürtlerin bir sözüyle bitireyim.
Ê ku zanê bi xwe dizanê, ê ku
nezane, li ba wa baxê niskaye![1]
Nurcan Baysal
28.06.2014
*As published in T24 on 29.06.2014
No comments:
Post a Comment