Bu
kent kimin? Alipaşa kimin? Sur kimin?
Çocukluğum
Diyarbakır’ın varoş semtlerinden birinde, Şehitlik mahallesinde geçti. Annemler
uzun yıllar oturdukları Alipaşa’dan 70’lerin başında ayrılıp Şehitlik’e
taşınmışlar. Yaşadığım mahalle ile Alipaşa arasından tarihi Surlar geçerdi.
Annemin yakınları, komşuları, arkadaşları Alipaşa’da kaldığı için, annemle
onları ziyaret etmek için sık sık Urfa Kapı’dan geçip Alipaşa’ya giderdik.
Alipaşa’ya gitmek bana
büyülü bir şey gibi gelirdi. Çünkü Alipaşa’daki yaşam, Sur dışındaki yaşamdan
farklıydı. Bazalt taşından yapılmış dar küçeleri benim için doğal oyun
alanıydı. En güzel saklambaçlar Alipaşa’da oynanır, beştaş oynamak için en
güzel taşlar Alipaşa’da bulunurdu. Herkes birbirini tanırdı. Dayanışma,
komşuluk ilişkileri çok güçlüydü. Ekmekler beraber yapılır, yemek komşularla
yenir, düğünler mahalle aralarında davul zurnayla gerçekleşirdi. Kadınlar
sabahları ilk iş avluları ve kapı önlerini yıkar, kilimler serilir, kahvaltılar
birlikte bu kilimlerin üzerinde yapılırdı. Kimiz zaman biz de annemle
yetişirdik bu kahvaltılara.
Annem sık sık bana
Ermeni, Süryani komşularını da anlatırdı. Annem gittiklerini söylerdi o
zamanlar bana, ama nereye gittiklerini hiç söylemezdi… Çok uzun yıllar sonra
katledildiklerini öğrenmiştim. Sızısı hep içimde kaldı.
Ben büyüdükçe Alipaşa
da değişime uğradı. Gittikçe daha az gitmeye başladık. 1990’larda Suriçi’nin
diğer mahalleleri gibi yoğun göç aldı. Ama bazı özelliklerini hiç yitirmedi.
Güzel komşuluğunu, dayanışmacı ruhunu…
Bu komşuluk ilişkileri
ve dayanışmacı ruh, mahallenin yoksulluğuna tezat, nispeten renkli, keyifli bir
yaşamı mümkün kıldı. Avlulu evlerde yaşayan kalabalık aileler, kapı önüne kilim
atmış sohbet eden kadınlar, sokaktaki çimlerin hemen üzerinde pişirdikleri
yemeği getirip birlikte yiyen komşular, mahalle aralarındaki tandırlarda
birlikte pişirilen ekmekler, rengarenk küçeler, paylaşılan ekmek, düğünler, yaslar, top oynayan
çocuklar, arkadaşlıklar, birlikte çekilen halaylar…
2017 yılındayız. Şimdi
Alipaşa “kentsel dönüşüm” adı altında yıkılmak isteniyor. 1 haftadır halka
evlerini boşaltmaları için anonslar yapılıyor. Alipaşa yüzlerce yıllık tarihi
yapıları, tarihi bazalt taş evleri, tarihi sokakları, kiliseleri, içindeki onca
yaşamla birlikte yıkılacak, bir kültür yok edilecek.
Yıkılan sadece Alipaşa
değil elbet. “Kentsel dönüşüm” adı altında Alipaşa ve Lalebey yok edilirken,
“kamu güvenliği” adına da Alipaşa’nın bittiği noktada başlayan 6 mahalle
yıkıldı. Yıkılan bu mahallerden kalan düz boşluğa beyaza boyalı, köşeleri
kaplama bazalttan, garip bir mimari ile iktidar gösterişli evler yapıyor.
Şimdi iktidarın temsilcileri
ağızlarına yeni laflar dolamışlar: Daha güzel bir Sur yapacaklarmış, daha güzel
bir Alipaşa olacakmış, bu mahallelere yeni
“tarihi mekanlar” yapacaklarmış… Birilerinin onlara anlatması lazım,
“tarihi mekân” yapılmaz. Tarihi mekânları yıkıp, sonra ben aynısı
yapacağım denilemez. Ve zaten sonra aynısı da yapılamaz! Çünkü adı üzerinde
yüzlerce yıllık yaşanmışlıkla bir yer, bir mekân “tarihi” olur. Tarihi
mekânlara da, insanların evlerine, hayatlarına da saygı gerekir. Bir şehrin
tarihi, kültürel mirası böyle dümdüz edilemez! Hiç bir şey bir şehrin, tarihi
mekânların dümdüz edilmesinin gerekçesi olamaz!
Belli ki iktidar
yıktığı bu şehirlerde yeni bir tarih yazmayı amaçlıyor. Bu yeni tarih için önce
hafızayı silmesi lazım. Hafızayı temizleyip, boş bir sayfa açtıktan sonra
da yeniden inşaya başlayabilecek. Ve bu yeni tarih yazımı içerisinde Alipaşa, Hançepek
(Gavur mahallesi), Hasırlı, Lalebey, Fatihpaşa… gibi mahalleler ve Kürt,
Ermeni, Süryani ve daha onlarca kadim halkın Sur’daki ortak mirası yok.
Alipaşa’da gezerken
aklıma David Harvey’in kent hakkı üzerine söyledikleri geliyor:
“Şehirlerimizi ve
kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğü, iddia ediyorum, insan haklarımız
içinde en kıymetli ve en ihmal edilmiş bir haktır.”
Şehirlerimizi ve
kendimizi yapma özgürlüğümüzü elimizden almaya çalışanlara sormak lazım:
Bu kent kimin? Alipaşa
kimin? Sur kimin?
Nurcan
Baysal
As published in PostSeyyah on 08.05.2017
No comments:
Post a Comment