Tuesday, January 3, 2017

Topraklarından sökülmemek için çadırda direnenlerin kenti: Şırnak

Topraklarından sökülmemek için çadırda direnenlerin kenti: Şırnak


Şırnak yolundayız. Cizre Şırnak arası birçok kontrol noktasında bariyerlerin yanı sıra beton bloklar da var. Dicle çamurlu bir şekilde yaşanan her şeye isyan edercesine akıyor.
Şırnak’ta bugün sokağa çıkma yasağının 227. günü. Şehre giremediğimiz için Kumçatı beldesine yöneliyoruz.
Kasrik boğazından geçiyoruz. Yollardan siyah ve beyaz Ford Rangerler geçiyor. Yollarda bol bol kamyon da görüyoruz. Bunlar yıkılan Şırnak’ın yıkıntılarını taşıyor.  Yol üstlerinde,  derme çatma ev yapmaya çalışan Şırnaklıları var.
Kumçatı beldesine geliyoruz. Şırnak belediyesi 8 aydır bu beldenin belediye binasında hizmet vermeye çalışıyor. Şırnak Belediyesi Eş Başkanı Serhat Kadırhan’ı buluyoruz. Serhat Bey yoğun. Belde belediyesinin bahçesinde bir sandalyeye oturmuş, gelen insanların sorunlarıyla tek tek ilgileniyor. Bu kadar baskı, zulüm, engelleme arasında hala hizmet vermeye çalışan bir belediye başkanı ve ekibi var. Hem hüzün, hem de bu iradeyi görmüş olmanın verdiği umut içimi kaplıyor. “8 aydır burada daha çok sosyal yardım üzerine çalışıyoruz.  Gıda, çadır için çalıştık, çadırlara çamaşır makineler kurduk, çamaşırhane kurduk, kanalizasyon, su lazımdı, onları götürüyoruz” diyerek açıklıyor içinde bulundukları durumu.

Belediye tamamen insanların başını sokacakları bir ev ve bu karanlık günlerde hayatlarını kolaylaştıracak şeyler üzerine yoğunlaşmış durumda. Belediye kendi imkânları ve dayanışma desteği ile çadırlar kuruyor, sonra devlet gelip o çadırları da yıkıyor. Çamaşırhane kuruyor, çamaşırhane yıkılıyor. “Bölgede belediyeler çöpleri bile toplayamıyor” diyenlerin, önce buralara gelip, devlet eliyle yaratılan bu “afet”i görmeleri lazım. 
Şırnak’ın yüzde 70-75’inin yıkıldığını, en az 40-45 bin kişinin artık dönecek bir evleri olmadığını öğreniyoruz. Bahçelievler, İsmetpaşa, Gazipaşa, Yenimahalle gibi Şırnak’ın en büyük mahalleleri yıkılmış durumda. Yıkılanlar Kürt siyasal hareketinin tabanını oluşturan mahalleler. Sadece şehrin kıyısında kalan bazı mahalleler ayakta duruyor. Bu mahallelerde  15-20 bin kişinin halen kaldığı düşünülüyor. Bunlar ya şehirden hiç ayrılmayanlar ya da daha sonra kaçak olarak evine geri dönen Şırnaklılardan oluşuyor.
Bu kışın nasıl geçeceğini soruyorum. Serhat Bey,  çadırlarda kalan aileler için 500 ev yapmayı planladıklarından bahsediyor. Belediye ailelere ev yapmaları için malzemeleri verecek, aileler 50-60 m2lik evler yapacaklar. Bu evlerin bu ay içerisinde, inşaat sezonu bitmeden yapılması önemli. Bu nedenle malzemeler için dayanışma kampanyası başlatılmış durumda.

Boşluklara kondurulan çadırlar

Çadır bölgelerini görmek üzere İkizce beldesine yola çıkıyoruz.  Çadırlar sadece bir bölgede değiller. Farklı 5-6 bölgede konuşlanmış durumdalar. Cudi Dağı eteklerinde, İkizce beldesinde, eski Ezidi kampında, bazı köylerde, tepelerde çadırlar dağılmış durumdalar. Yolda geçtiğimiz köylerin içinde birkaç çadır görüyoruz. Hatta her tepede birkaç çadır görmek mümkün.
Dün yıkılan çadırları soruyorum. Mihmandarım dün yıkılan çadırlarda kalanların bir kısmının Şırnak’taki evlerine geri döndüklerini söylüyor. Evleri yıkılmayan 10-15 aile  Valilik izni ile  evlerine girebilmişler. Bir kısmı köylere dağılmış, bir kısmını da belediye geçici olarak başka ailelerin yanına yerleştirmiş. “Emniyet gece 10’a kadar izin verdi, toparlanabilmek için sabaha kadar izin istemiştik, vermediler, gelip çadırları kepçeyle söktüler” diye ekliyor mihmandarım.

“Biz keyfimizden çadırda oturmuyoruz”

Çadır alanlarından birine gidiyoruz. Etrafta 10-15 büyük çadır var. Bazıları 2 köy evinin arasına sıkıştırılmış, hatta biri bir köy evinin damına kurulmuş.  Etrafta bir sürü küçük çocuk dolaşıyor. Çadırlardan birine giriyoruz.
Çadırdaki kadın “kusura bakmayın, sizi ağırlayamıyorum, çünkü eşyaları topladım, bugün çadırları boşaltmaya gelecekleri söyleniyor” diyerek söze giriyor. Çadırın bir kenarına dizili yatak döşekleri görüyoruz. Çadırın yan tarafına da küçük bir banyo, tuvalet yapılmış.
Aile 8 aydır çadırda kalıyormuş. Kadının eşi kömür ocaklarında çalışıyor. Kadının en büyüğü 12 yaşında 4 çocuğu var. Okul yaşındaki çocuklarından sadece biri şuan için yakındaki bir köy okuluna gidiyor. Onun da artık okula gitmek istemediğini söylüyor.  Kadın anlatıyor:
“2 aydır ev arıyoruz. Bulamıyoruz. Biz keyfimizden çadırlarda oturmuyoruz. 8 aydır buradayız. Döneceğiz sanıyorduk, evler yıkıldı.  Ne köyde ne şehirde ev bulamıyoruz. Belediyeden yardım geliyor çoğu zaman. Toplanmış öylece bekliyoruz.”
Kadının yaşlı annesi, babası, diğer bazı akrabalarıyla birlikte aylarca çadırda kaldıktan sonra, henüz geçen hafta  Cizre’de bir ev bulup çadırdan çıkabilmişler. Kadın devam ediyor:
“Bu 2 yılda ömrümüzden 10 yıl gitti. Kolay bir süreç değil. Geldiğimizde çadırlara hava çok soğuktu.  Şimdi hava yine soğuyacak.  Gidin diyorlar, nereye gideceğiz? Büyük oğlum artık okumak istemiyor. Bir sürü aileydik, hepimiz bir yerlere dağıldık. Çocuklarımız buradan da bugün çıkaracaklar diye bu gece sabaha kadar ağladılar.”
Toplanan başka bir aile daha görüyoruz. “Geçmiş olsun” diyoruz. Yaşlı adam “geçmiyor” diyor. O kadar! Bir daha konuşmuyor. Çadırların kurulu olduğu bulunduğumuz tepeden öylece Şırnak’a bakıyor adam. Onunla beraber oturuyorum. Öylece, sessizce… Şırnak’ı duymaya, Şırnak’ı anlamaya çalışıyorum.
Adamı rahatsız etmek istemiyorum, onu Şırnak’la baş başa bırakarak çadırdaki kadınların yanına gidiyorum. Yatak döşekleri topluyorlar. Şırnak’ta bir ablaları varmış, eğer Şırnak’a girebilirlerse onların evine sığınacaklarmış, ama eğer şehre giremezlerse tekrar çadıra döneceklerini söylüyorlar. Şırnak dışında başka bir yere gitmeyi düşünmüyorlar.
O sırada bir pikaba eşyalarını doldurmuş giden başka bir aile daha görüyoruz. Onların da nereye gideceği belli değil. Şırnak’a, evlerine girmeye çalışacaklar, giremezlerse yine buldukları bir köşeye çadır kurup yaşamaya devam edecekler.
Bu insanlar çadır kurup bir yerde düzenli kalıyor bile değiller şuan. Aylardır oradan oraya sürüklenmekteler.

Ezidi kampının hali

Başka bir çadır bölgesine geçiyoruz. Özel timler ve askerlerin bizden önce geldiğini ve çadırları boşaltmaya başladıklarını görünce, girmeden alandan ayrılıyoruz.
Eskiden Ezidiler için kamp alanı olarak kullanılan, belediyenin yanı sıra benim gibi birçok aktivist ve sivil toplum örgütünün emeği geçen kampa gidiyoruz.
Ezidi kampı tek kelime ile perişan halde. Kamunun arazisinde olan kamp yeri resmen yağmalanmış. Pencere, kapıların yanı sıra çatılar bile sökülerek götürülmüş. Oysa bu kamp binlerce insana şu süreçte ev olabilirdi.
Hepimizin o dönemki çabalarını hatırlayarak, üzüntü içinde kampta dolaşıyorum. Ezidi kadınlarla yemek yaptığımız, xardel otu ayıkladığımız, Ezidi çocuk merkezinin önünde duruyorum. Bu yuva İŞİD zulmünden kaçan yüzlerce Ezidi çocuğa ev olmuştu. Yuvanın bahçesinde bu sefer taş ve molozların içinde Şırnaklı çocuklar var. O sırada bir ses duyuyorum. Binaların arkasından duman geliyor. Yıkık binaların arkasında bir kadın tandırda ekmek pişiriyor, bizleri davet ediyor.
Kampın perişan halinden dolayı kampta çok az sayıda aile var. Başka bir aileye daha rastlıyorum. Mihmandarımın komşusuymuş. Şırnak’ta 7 katlı güzel bir binada oturuyorlarmış. Evleri yıkılmış.  Aylardır, çadırdan kampa, oradan başka yakın yerlere  gidip geliyorlar. Ama onlar da görüştüğüm diğer aileler gibi Şırnak’tan uzaklaşmıyorlar. Topraklarından sökülmemek için  tüm bu zulme katlanıyorlar.
Mihmandarım bizlerin güvenliğinden dolayı çok endişeli. Sürekli asker ve özel timlerin bu tarafa doğru gelebileceğini söylüyor. Onu daha fazla endişelendirmeden kamp alanlarından dönmeye karar veriyoruz.
Dönerken İkizce kontrol noktasının hemen yanındaki okul dağılıyor. Çocuklar beton bloklar, bariyerler, aramalar, özel timlerin arasından geçerek evlerine, çadırlarına dağılıyorlar.
Kasrik’ten geçiyorum. Heybetli Kasrik’e bakıyorum. Kasrik’te her geçişimde muhakkak durduğum ve kana kana içtiğim suyu yine akıyor. Gözlerim doluyor. Bu sefer durmuyorum.  Şırnak, Kasrik hepimize fısıldıyor. Bir halk toprağından sökülmemek için çadırlarda direniyor.

Nurcan Baysal

*As published in T24 on 30.10.2016

No comments:

Post a Comment