Suriçi, kalbimin içi, yıktılar seni!
Bugün Suriçi’inde
sokağa çıkma yasağının 175. günü. Sabah erken saatlerde telefonum çalıyor.
Suriçi’nin bazı sokaklarının açıldığını haber veriyorlar. Gitmek ve gitmemek
arasında kararsızım. Ruh halimin kaldırmayacağını düşünerek gitmemeye karar
veriyorum.
Öğleden sonra bu sefer
annem arıyor. 86 yaşındaki babamı evde tutamadığını, sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı
mahalledeki dükkanını görmeye gittiğini ve gözyaşları içinde olduğunu söylüyor.
Sur’a gitmeye karar veriyorum.
Yoğurt Pazarının biraz
ilerisinde bir kürsüde çökmüş vaziyette babamı buluyorum. Onunla ilgilendikten
sonra, açılan sokakları dolaşmaya başlıyorum.
Her yer yıkıntı, çöp,
pislik halinde. Çocukluğumun geçtiği Yoğurt Pazarının hemen köşesindeki 100
yıllık ağaç yok artık, ağacın gövdesi yıkıntıların arasında.
İlerliyorum. Yıkıntılar
arasında dolaşan epey bir insan var. Yerlerde cam kırıkları. Dükkanların
darabaları kırılmış, içlerinde bir şey kalmamış. Çocukken en çok sevdiğim
köşede duraklıyorum. Dar sokaklardan baktığım gökyüzüne tekrar bakıyorum. 30
yıl önce bana umut veren, küçelerimize sızan ışıklar şimdi umutsuzluğumu
arttırıyor.