Friday, August 28, 2015

Yıllardır 'teröristler etkisiz hale getirildi' lafına kanıyorsan, sende bir sorun var kardeşim!

Yıllardır 'teröristler etkisiz hale getirildi' lafına kanıyorsan, sende bir sorun var kardeşim!

Son birkaç haftada 2000’e yakın insan gözaltına alındı, 200’den fazla insan tutuklandı, 100’e yakın insan öldürüldü ve dağ, taş, ormanlar yakılıyor! Ne uğruna?
Öylesine bir dönemden geçiyoruz ki, bu basit sorunun cevabını bile birçok insan kendisine dürüstlükle vermiyor. Açık açık tekrar soralım kendimize, tüm bunlar ne uğruna?
Bir zalim Başkan olmak istiyor, kendi başkanlığını ülkenin istikbali diye milyonlara yutturmaya çalışıyor. Ve Başkanlık için, çalıp çırptıklarının hesabını vermemek için, bir Bilal için nice canlar yakıyor!
Sadece son birkaç güne bakalım. Size “etkisiz hale getirildi” diyerek sunulan insanların aslında kim olduklarına:

Beyefendi nasıl bilirmiş bizi! Soğuk, hissiz, militan ve erkeksi!

Beyefendi nasıl bilirmiş bizi! Soğuk, hissiz, militan ve erkeksi!

Yeni Şafak yazarı Ergün Yıldırım, 9 Ağustos’ta kaleme aldığı yazısında Kürt hareketindeki politik kadınların birer dişi Jivago’ya dönerek, soğuk, hissiz, militan, devrimci ve erkeksi olduğunu söyleyerek, Kürt halkını “uyarıyor”:
“Geleneği, dini, namus anlayışını yok sayan ve hatta bunlarla mücadele etmeyi kendilerine misyon biçen militan kadınların hücumu, silahlarından çıkan kurşunlardan daha öldürücü. Çünkü Kürtlerin kadın ve aile sosyolojisini dağıtıyor. Kürt kızları okullarını, ailelerini ve evlerini reddetmeye çağrılıyorlar. Namusa inançları yok ediliyor. Çocuk doğurma ve eş olma küçümseniyor… Bir toplumun sosyolojisini yıkmanın yolu aile ve dolayısı ile onu üzerinde taşıyan anne rolünü çökertmekten geçer. Kürtler de şimdi PKK/HDP/KCK aracılığıyla bu akıbetle yüz yüze.”
Ergün Yıldırım için belli ki kadının toplumdaki rolü,  “toplumu ayakta tutan ailenin kutsal anne rolüyle” sınırlı. Öte yandan beyefendinin ne Kürt politik kadınları ne de Kürt halkını doğru düzgün tanımadığı da aşikâr!

Silopi'de katledilenler önemli değil, biri 'terör'dür, ama diğeri 'kamu düzeni'dir!

Silopi'de katledilenler önemli değil, biri 'terör'dür, ama diğeri 'kamu düzeni'dir!

Bu sabah yine bir katliam haberi ile uyanıyorum. Bu sefer polis Silopi’de halkı taramış. Ben bu satırları yazdığımda 3 kişi ölmüş, 15’in üzerinde de yaralı vardı. Katledilenlerden biri 13 yaşında bir çocuk. En az 6 evin yandığı söyleniyor. Silopi’de yaşayanlar caddelerde yürümenin imkânsız hale geldiğini, polislerin evlerin damlarına çıktığı belirtiliyor. Polis yaralıları taşıyan ambulansın lastiklerini bile tarıyor. Birçok mahallede çatışma var.
Sosyal medyada bir avuç insan Silopi’de yaşananları duyurmaya çalışırken, Türkiye’de ise medyanın çoğu ve “barış yanlısı” geçinip her gün televizyonlarda boy gösteren gazetecilerimiz, yazarlarımız, akademisyenlerimiz yine sus pus!

Thursday, August 20, 2015

Ezidiler: 73. Ferman’dan 1 yıl sonra

Ezidiler: 73. Ferman’dan 1 yıl sonra

Bundan tam 1 yıl önce, 3 Ağustos 2014’te, IŞİD saldırıları sonucu Şengal dağına kaçan Ezidiler birçoğumuzun hayatına dağdaki aç susuz görüntülerle girdiler. Mezopotamya’nın kadim halkı olan Ezidileri Mezopotamya’daki birçok halk gibi tanımıyorduk. 
HPG/YPG’nin açtığı koridor ile Şengal Dağı’ndaki ölümden kurtarılan yüz binlerce Ezidinin çoğunluğu Güney Kürdistan’ın Zaho, Duhok gibi şehirleri olmak üzere bir kısmı da Türkiye ve Rojava’nın da çeşitli yerlerine dağıldılar. Üzerinden koca bir yıl geçmesine rağmen 300 bin Ezidi halen evsiz, yurtsuz. Bugün itibarıyla Türkiye’deki kamplarda 15 bin civarında, Rojava’daki Newroz Kapında 15 bin civarında, Şengal Dağı’nda 12 bin civarında ve Güneyde Duhok ve Zaho’daki kamplar, inşaatlar ve misafirhanelerde yüzbinlerce Ezidi evlerine ve sevdiklerine kavuşacakları günü bekliyorlar. Ezidilerin içinden yüzlerle ifade edilebilecek çok azı kendi imkânları ve kaçak yollarla Avrupa’ya gidebildiler. Halen binin üzerinde Ezidi İstanbul’da, bir o kadarı da Yunanistan’da kaçak yollardan Avrupa’ya gitmek üzere beklemekteler.

Diyarbakır sokaklarında 'barış' seslerinin yanı sıra öfke kol geziyor!


Diyarbakır sokaklarında 'barış' seslerinin yanı sıra öfke kol geziyor!

Diyarbakır bir geceyi daha gaz kokusuyla geçirdi. Günlerdir devam eden gaz kokusuna sürekli kalkan jetlerin sesleri eşlik ediyor. TOMA’ların durduğu sokaklara genel olarak sessizlik hâkim. Bu sefer yüzlerde sadece acı ve hüzün yok, büyük bir öfke de var. Bir kez daha bu devlete güvenmiş olmanın ve bir kez daha hayal kırıklığına uğramış olmanın öfkesi bu…

Barışa sahip çıkalım! Hemen, şimdi!

Barışa sahip çıkalım! Hemen, şimdi!

Geçici hükümet, geçiciliğine aldırmaksızın, 7 Haziran’da ortaya çıkan iradeyi yok sayarak, ülkeyi korkunç bir savaşa sürüklüyor. Her gün ölüm haberleri alıyoruz. Bu ölümleri durdurmak için aklıselim davranacaklarına, ağızlarından köpükler saçarak savaş naraları atıyorlar.
32 gencecik insanı katleden IŞİD’e karşı başlatıldığı söylenen savaş, bir yıldır IŞİD’e karşı en büyük mücadeleyi veren PKK’ye yönelmiş durumda. Uzun süredir ellerinde oyaladıkları, sık sık beyanlarında ağırlığından şikâyet ettikleri çözüm sürecini bitirdiler.

İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın lütfen!

İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın lütfen!

Kobanê'deki çocuklara oyuncak dağıtmak ve bölgede kütüphane kurmak için yola çıkmak amacıyla Suruç'ta toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençlere  yönelik bombalı saldırıda 31 insan katledildi.
Bu korkunç katliam sonrası iktidar ve yandaşlarından gelen tepkiler ise insanın canını bir o kadar acıtıyor. Ana akım medya katliamı “güvenlik” uzmanları, “stratejist” akademisyen (ne demekse), analistlerle açıklarken, Başbakan Davutoğlu da sanki bu ülkenin Başbakanı o değilmiş, hükümet onlar değilmiş gibi uzaklara bir yere kendince konuşuyordu. İŞİD’i besleyip büyüten bu iktidar değilmiş gibi, sanki İŞİD üyeleri bu ülkenin hastanelerinde tedavi edilmiyormuş gibi, İŞİD’e vatandaşları ellerini kollarını sallayarak katılmıyormuş gibi, İŞİD’e katılım sanki cezalandırılıyormuş gibi, sınırlar İŞİD’e kullandırılmıyormuş gibi konuşuyordu. Başbakan bütün dünyayı herhalde aptal sanıyor!

Sunday, August 9, 2015

Endişeye gerek yok, yangın Cudi’de!

Endişeye gerek yok, yangın Cudi’de!

Şırnak’ın Cudi dağında askerlerin yaptığı top atışı sonrası meydana geldiği söylenen yangın dünden beri devam ediyor. Çevredeki köylüler yangını kendi imkânları ile söndürmeye çalışsalar da, dağ koşullarının zor olması köylülerin yangına müdahalesini zorluyor. Yangını çıkaran devlet ise ben bu yazıyı yazdığım saatlerde halen yangının yayılmasını izlemekle yetiniyordu. Köylüler telefon yoluyla yetkili bütün kurumlardan yardım talep ettiklerini ancak şimdiye kadar herhangi bir yangın söndürme çalışmasının başlatılmadığını söylüyorlardı. Evrensel gazetesinin görüştüğü Silopi İtfaiyesi Müdürü Mahmut Olgun ise, "Başka yerlerdeki yangınlara helikopterlerle, uçaklarla yukarıdan müdahale ediyorlar. Burada neden edilmiyor? Neden Cudi'deki yangını söndürmek için helikopterler kullanılmıyor?" diye devlet yetkililerine soruyordu.

Uluslararası toplum Ezidileri kaderlerine mi terk etti?


Uluslararası toplum Ezidileri kaderlerine mi terk etti?

Bir yıl önce, Ağustos 2014’te IŞİD saldırıları sonucu Türkiye’ye göç eden Ezidilerin bir kısmı geri dönse de halen yaklaşık 20 bin civarında Ezidi göçmen Türkiye’de. Bu göçmenlerin ciddi bir kısmı bölge belediyelerinin oluşturduğu kamplarda, 3-4 bin civarında Ezidi de AFAD kamplarında kalıyor.
Belediye kamplarındaki durumu yaklaşık bir yıldır yazıyorum. Bölge belediyelerinin ve halkın desteği ile ayakta kalan bu kamplarda hayat oldukça zor. Gıda, mama gibi temel konularda bile sıkıntılar mevcut. Kobanê ile birlikte binlerce göçmenin ve yaralının geldiği bölgede, belediyeler ve halk, göçmenler, yaralılar, cenazeler, Kobane’ye yardım… Tüm bunlara yetişmeye çalışırken, ortada duran önemli bir soru var:
Türkiye devletinin Kürt hareketinin belediyelerinin yürüttüğü bu kamplardaki Ezidileri kaderlerine terk ettiğini biliyoruz. Peki ya uluslararası toplum, onlar nerede? Uluslararası toplum da mı Ezidileri kaderlerine terk etti?

10 Temmuz, Kürtlerin O GÜN'ü

10 Temmuz, Kürtlerin O GÜN'ü

Bazı günlerin hayatlarımızda bir ağırlığı vardır. Onlar unutulmaz. O GÜN hayatımızda bir kırılma yaşanır.  O GÜN’den sonra hayat asla eskisi gibi olmaz. O GÜN bazen en acı gün, bazen bir şeylerin geri dönülmez bir şekilde değiştiği gündür.  Hele bazı O GÜN’ler bütün bir yaşamı belirleyecek kadar kuvvetli hatıralara sahiptirler.
O GÜN aklımıza geldiğinde dudaklarımız titremeye, gözlerimiz kendiliğinden yaşarmaya başlar. Bir şeyler söyleyip, O GÜN’ü anlatmak istersiniz, ama başaramazsınız. Boğazınız düğümlenmiştir bir kere.  O GÜN diye başlayan cümleleriniz yarım kalır.
Kürtlerin hayatları O GÜN*’lerle doludur. 10 Temmuz Kürtler için böyle acı bir O GÜN’dür.

Tarım işçileri kimin kurbanı?

Tarım işçileri kimin kurbanı?

Bugün yine tarım işçileri feci bir kazayla can verdiler. Manisa'nın Gölmarmara ilçesinde tarım işçilerini kasasında taşıyan kamyonet, süt tankeri ile çarpışınca,  asma yaprağı toplamak üzere bağa giden tarım işçileri öldüler.  Ben bu satırları yazdığımda 13’ü kadın olmak üzere 15 tarım işçisi can vermişti.
Bir milyona yakın tarım işçisinin  çalıştığı Türkiye’de, tarım işçileri sadece kazalarla gündeme geliyor maalesef. Yediğimiz sebze ve meyvenin sofralarımıza ulaşmasını sağlayan bu insanlar, hala birçok haktan ve insanca çalışma koşullarından mahrumlar.

Ah Kobanê!

Ah Kobanê!

“Kobanê’yi bir gül bahçesi gibi hayal ediyorum. Evlatlarımızın öldüğü o toprakları tek tek öpmek istiyorum”.
Bu sözler Kobanê’de evladı şehit düşen bir kadına ait. Yıkık yanık Kobanê Kürtlerin gözünde artık sadece bir gül bahçesi değil, binlerce evladının son nefesini verdiği “kutsal” bir yere dönüşmüş durumda. Artık yaşam Kürdistan’da ikiye bölündü: Kobanê öncesi ve Kobanê sonrası.