Monday, December 22, 2014

Ortadoğu karanlığında bir ışık: JİN JİYAN AZADİ!


Ortadoğu karanlığında bir ışık: JİN JİYAN AZADİ!

2014 yılı başlarında Amman’da Kadın için Küresel Fon (GFW) öncülüğünde Ortadoğulu kadınlar olarak bir araya gelmiştik. Bu bir araya gelişimizin önemli bir nedeni vardı: Ortadoğu’nun birçok ülkesinde kadınların eğitim, politika, doğurganlık hakları gibi farklı alanlarda cinsiyet eşitliği konusunda kazanımlarını kaybettiği kritik bir süreçte, farklı ülkelerden kadınlar olarak, bu duruma karşı nasıl mücadele edeceğimizi, güçlerimizi nasıl birleştirebileceğimizi konuşmak.

Ortadoğu genelinde onlarca yıl kadınların verdiği ciddi bir mücadele sonucu kazanılan hakların bir kısmında geriye gidiş var. Birçok Ortadoğu ülkesinde kadına yönelik taciz ve şiddet olayları artmakta. Toplantıda, Arap Kadın Koalisyonu Başkanı Layla Naffa Hamarneh,  iktidara gelenlerin sözlerini tutamadıklarından yakınarak, Ortadoğunun birçok ülkesinde  “dini gruplar arasında dans eden koalisyonlar” olduğunu belirtiyordu.

Ordu, Din ve Liberal Politikaların İşbirliği

Oysaki  Arap Ayaklanması sırasında birçok ülkede kadınlar da meydanlardaydılar. Sadece Tahrir’de  de değil, çok daha gerilere gidersek Filistin işgali sırasında Filistin sokaklarında, Fransız işgali sırasında Cezayir sokaklarında Arap kadınlar direnişin, mücadelenin bir parçası oldular. Arap baharından önce birçok Ortadoğu ülkesinde kadınların başlatmış olduğu mücadelede  en çok kullanılan sloganlardan biriydi “koşulsuz eşitlik” (equality without reservation).  Sohbetimiz sırasında, Koşulsuz Eşitlik Hareketinin sözcüsü Lina Abu Habib Ortadoğu’da günlük yaşamda kadınlar aleyhine değişimlerin arttığını, kadınların Arap dünyasında giderek günlük yaşamdan dışlandığını belirterek, bu dönemi  “ordu, din ve  liberal politikalar”ın işbirliği yaptığı bir dönem olarak tanımlamıştı.
Oysaki Arap ülkelerinde sokaklara çıkan insanlar “ordu, din ya da liberal politikalar” için sokaklara çıkmamıştı. Onurlu yaşam, eşitlik, iş, yolsuzlukla mücadele sokaklardaki ana sloganlardı.
Bugün Arap ülkelerinin birçoğunda anayasanın yeniden yazımı süreci yaşanıyor. Kadın örgütleri kadınlara ilişkin kanunların geçmesi, anayasaların yazım sürecinde kadınların sözlerinin olması için ciddi mücadele vermekteler. Nitekim bu mücadelenin de katkısıyla Ortadoğu’da olumlu değişimler de olabiliyor. Bu olumlu değişimlerden biri de bu yılın başında Tunus’ta kabul edilen yeni anayasanın kadınlar için köklü değişiklikler getiriyor olması. Bu anayasa ile Arap dünyasında ilk kez, mecliste kadın-erkek eşitliği garanti altına alınıyor  ve kadının şiddete karşı korunmasını içeren madde anayasada yer alıyor.

Toprak Arapça konuşuyor

Savaşın ve baskının günlük yaşamda yakıcılığını daha yoğun hissettirdiği ülkelerde ise kadın hakları gündemin alt sıralarında. Filistin gibi çatışma bölgelerinde en basit projeyi gerçekleştirmek bile ciddi uğraş gerektiriyor. Filistin Birzeit Üniversitesi’nden Sumaya Farhat Naser’in dediği gibi “korku olunca düşünemiyorsunuz”.  Naser, birçok Filistinli kadının başlarına daha neler geleceğini bilmedikleri için konu kadın hakları meselesi olduğunda susarak “ben iyiyim” dediklerini belirtiyor. Bu bana 1990’lı yılların sonunda Kürdistan’daki kadın aktivistler olarak halimizi hatırlatıyor. Yeni mezun genç bir kadın olarak destek verdiğim Kürt kadın hareketinde o yıllar görüşme yaptığımız kadınların çoğundan “ben iyiyim” cevabını alıyorduk. Önceliğin “yaşam” olduğu böylesi dönemlerde hepimiz farklı yöntemlerle bir şeylerin ucundan tutarak savaşın kadınlar üzerinde yarattığı tahribatı azaltmaya çalışıyorduk. Sıcak çatışmaların sokaklarda yaşandığı o dönemde kadın destek merkezlerini doğrudan kuramadığımız için, kadınlarla beraber restoran açıyor, bu restoranların bir odasını kadınlar için şiddete ilişkin başvuru merkezleri gibi kullanıyorduk. Küçük üretimler kurarak, kadınların nefes almasını sağlamaya çalışıyorduk. Bugün Filistin’de de bunları gözlemlemek mümkün.
Filistin’in tanınmayan köylerindeki (unrecognized villages) hayatı, sevdiğim bir Filistin şarkısı eşliğinde izlemiştik toplantıda: Toprak Arapça Konuşuyor (The Land Speaks Arabic). Uzun yıllar önce gittiğim bu tanınmayan köylerde  ne su var ne de elektrik. Köylerde hiçbir üretim yapılamıyor. Erkekler çoğunlukla yok, savaşmaya ve çalışmaya gitmişler. Kadınların artık bir parça bile toprağı yok. Hayvanları yok, evleri yok, tarlaları yok, aslında bu koşullarda yaşama şansları da yok. Bu köylerde bir parça da olsa kadınlarla küçük üretimler yapabilmek için çalışıyor Filistinli aktivist kadınlar. Bu kadınlardan biri olan Hannan Al Sana Filistin’in bu köylerinde en temelden başladıklarını belirtiyor. Okuma-yazma eğitimleri ile başlıyorlar, sonra kadınlara ufak üretimler yapmaları için mikro-krediler veriyorlar, kadınlara çeşitli iş geliştirme eğitimleri vererek ürettikleri ürünleri satışı konusunda kadınları eğitiyorlar.
Baskı ve zulmün farklı şekillerde topluma yansıdığı İran’da ise genel olarak kadınlar, özel olarak da azınlık kadınlar için durum içler acısı. İran nüfusunun %39’u Farsi olmayan nüfustan oluştuğu ve bu azınlıklar çoğunlukla sınır bölgelerinde yaşadığı için onlara tamamen güvenlik ekseninden bakılıyor. Uzun yıllar İran’da yaşayan Suzan Thambabedı, İran’daki kadın hareketinin azınlık kadınlarla güçlerini paylaşmadığını belirterek, bu durumun Ortadoğu’daki birçok ülke için de geçerli olduğunu vurguluyor.  Bu nedenle Ortadoğu coğrafyasında azınlık haklarının ve özellikle azınlık kadınların desteklenmesinin önemine değiniyor.

Jin Jiyan Azadi

Bu Ortadoğu çölünde Kürt siyasal hareketinin kadın eşitliği söylemi bir vaha gibi durmakta.
Her alanda filli ve tam eşitlik hedefiyle hareket eden Kürt siyasal hareketinin parti içinde bütün yerel ve merkezi yönetim ve uygulama kademelerinde pozitif ayrımcılık ilkesine dayanarak “% 40 cinsiyet kotası” uygulaması, Partinin bütün yönetim organlarında getirdiği eş başkanlık sistemi, birçok belediyesinde programa aldığı cinsiyet eşitlikçi bütçeleme, partinin tüm yönetim kademelerinde uygulanan seçimlerde kadın adayları, kadınların belirlemesi… gibi uygulamalar Ortadoğu’daki bu karanlıkta kadınlar için bir ışık, bir umut olmakta.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü.
Türkiye bir 25 Kasım’a daha kadınlar açısından büyük mücadele ile kazanılmış hakların gerilemesiyle giriyor. Düzenlenen Kadın ve Adalet Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan “kadınla erkeğin eşit olması fıtrata ters" diyebiliyor. Kadın haklarının hayata geçirilmesinden ve gözetiminden sorumlu Bakana  soru sormak isteyen bir kadın darp ediliyor.
Her ne kadar Türkiye gibi ülkelerde resim kadınlar için karanlık görünse de, tarihi kadınlar lehine değiştirmek için mücadele eden kadınlar tüm toplumlarda var! Ve onlar toplumları için umut vadediyorlar.
Koşulsuz eşitlik için kollektif gücümüzü bir araya getirme,  dayanışma  zamanı…
Jin Jiyan Azadi!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 27.11.2014

No comments:

Post a Comment