Friday, December 26, 2014

Kurds: We are Ready for Both War and Peace!

Kurds: We are Ready for Both War and Peace!

Research Turkey

Kurds: We are Ready for Both War and Peace!

No one knew yet that the incidents which started with ISIS’s attacks to the Yazidis’ holy city Sinjar on August 3 would be the beginning of lots of things in Turkey and would upset the balance in the Middle East.
As a result of ISIS’s attacks, Yazidis[1] escaped to the Sinjar Mountains and began a long journey harrowed by famine and drought. Tens of thousands of Yazidis were killed, thousands of Yazidi women were raped and thousands of them were sold as slaves in Arab bazaars. The Federation of Yazidis indicate that 5000 Yazidi women are still lost. The People’s Protection Units (YPG),[2] which came to Sinjar to rescue Yazidis who were stuck in the mountain from the massacre, attempted to rescue them through a human corridor they have built on the one hand, while fighting against ISIS on the other hand.

Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!

Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!

Research Turkey

Kürtler: Savaşa da Barışa da Hazırız!

3 Ağustos’ta IŞİD’in Ezidiler’in kutsal kenti Şengal’e saldırılarıyla başlayan olayların Türkiye’de birçok şeyin başlangıcı olacağını ve Ortadoğu’daki dengeleri sarsacağını henüz kimse bilmiyordu.
IŞİD saldırıları sonucu Ezidiler[1] Şengal dağlarına kaçarak açlık ve susuzlukla örülü uzun bir yolculuğa çıktılar. On binlerce Ezidi katledildi, binlerce Ezidi kadına tecavüz edildi ve binlercesi de Arap pazarlarında köle olarak satıldı. Ezidi Federasyonu bugün hala 5000 Ezidi kadının kayıp olduğunu belirtiyor. Dağda mahsur kalan Ezidileri katliamdan kurtarmak için Şengal’e geçen YPG[2] birlikleri bir yandan IŞİD ile savaşırken, öte yandan Ezidileri oluşturduğu insan koridoru ile kurtarmaya girişti.

Wednesday, December 24, 2014

"Misafir" söylemini bırak, mülteci haklarına bak!

"Misafir" söylemini bırak, mülteci haklarına bak!

İstanbul Tarlabaşı’nda otobüsün egzos dumanıyla  ısınmaya çalışan Suriyeli kızın resmi Suriyeli göçmenlerin bugün Türkiye’deki durumlarının çarpıcı bir göstergesiydi. Twitterdan paylaştığım bu resim sonrası gelen “o resmi bilerek vermiştir”, “yeter bu kadar misafirlik”, “evlerine dönsünler” gibi yorumlar, toplum olarak ne kadar “ırkçı” olduğumuzu bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Tam da aynı gün Boğaziçi Üniversitesinde BÜKAK (Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü) ve Feminist Yaklaşımlar Dergisi’nin organize ettiği “Türkiye Artık  Göçmenler Ülkesi” konulu panelde Şenay Özmen, Chiara Rambaldi ve Zahide Daş ile Türkiye’ye gelen Suriyeli, Ezidi, Kobaneli, Iraklı, Afgan, Afrikalı göçmenlerin durumunu tartışıyorduk.

Monday, December 22, 2014

Ortadoğu karanlığında bir ışık: JİN JİYAN AZADİ!


Ortadoğu karanlığında bir ışık: JİN JİYAN AZADİ!

2014 yılı başlarında Amman’da Kadın için Küresel Fon (GFW) öncülüğünde Ortadoğulu kadınlar olarak bir araya gelmiştik. Bu bir araya gelişimizin önemli bir nedeni vardı: Ortadoğu’nun birçok ülkesinde kadınların eğitim, politika, doğurganlık hakları gibi farklı alanlarda cinsiyet eşitliği konusunda kazanımlarını kaybettiği kritik bir süreçte, farklı ülkelerden kadınlar olarak, bu duruma karşı nasıl mücadele edeceğimizi, güçlerimizi nasıl birleştirebileceğimizi konuşmak.

Wednesday, December 17, 2014

Nenemin şarkısı

Nenemin şarkısı

Nenem Ayşe Teyfur geçen ay 104 yaşında öldü.
Bir asırdan fazla süren ömründe nenemle iletişimimiz oldukça sınırlı oldu, daha doğrusu olamadı. Hatta nenemi fazla tanıdığım bile söylenemez.  Çünkü onunla konuşamıyordum. Nenem Türkçe, bense Kürtçe bilmiyordum.
Çocukken yılda sadece 1 haftalığına gittiğimiz köyde, şehirden gelenler olarak el üstünde tutulurduk. Bu bir haftalık ziyaretimiz sırasında nenem, dedem ve tüm köy bizleri mutlu etmek için çeşitli yöntemler denerdi. Ben en çok ata ve eşeğe binmeyi severdim. Attan ya da eşekten düşmeyeyim diye yanıma verilen birilerinin eşliğinde, her gün su getirmeye ben de köyün kızları ile giderdim. Nenemle o zamanlar ilişkimiz, sürekli girdiğimiz Dicle’nin suyundan, bağdan, bahçeden, hayvanlardan arta kalan vakitlerimde koşarak geldiğim evde, acıktığımda “nan” yani ekmek, yemek deyişimdi.

TÜRKİYE ARTIK BİR GÖÇLER ÜLKESİ

“TÜRKİYE ARTIK BİR GÖÇLER ÜLKESİ”: NURCAN BAYSAL’LA
SAVAŞ MAĞDURU GÖÇMENLER ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Söyleşi: Esra Aşan, Zeynep Kutluata

Feminist Yaklaşımlar,Sayı 24, Ekim 2014, İstanbul

Suriye iç savaşının yarattığı yıkım ve tahribat Türkiye’deki yaşamın da önemli bir parçası. Çünkü savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyelinin yaşadığı ülkelerden biri de Türkiye. Devletin resmi kampları, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde belediyelerin açtığı kamplar Suriyeli, Şengalli, Kobaneli savaş mağdurlarına tesis edildi. Kamplarda kalamayan insanlar ise Türkiye’nin pek çok iline dağılmış durumda. Savaşın neden olduğu tahribat, psikolojik yıkım ve yoksulluk karşısında geliştirilen dayanışmanın güçlenmesi ve sürdürülebilirliği göçmenlerin hayatlarına devam edebilmeleri için oldukça önemli bir yerde duruyor. Araştırmacı, yazar Nurcan Baysal, göçmenler üzerindeki savaşın etkilerini hafifletmek için mücadele eden aktivistlerden biri. Ağırlıklı olarak Diyarbakır ve Urfa’daki belediyenin açtığı kamplarda çalışma yürüten Nurcan Baysal ile Türkiye’deki Ezidi ve Kobanêli göçmenlerin durumu, yaşam koşulları üzerine bir söyleşi yaptık. Bu söyleşide Nurcan Baysal, savaş mağdurlarının yaşamlarına devam edebilmeleri için toplumsal dayanışmanın gerekliliğinin altını çiziyor ve Türkiye’de sivil toplumun ve resmi kurumların geliştirdiği politikaları eleştirel bir gözle değerlendiriyor.

Monday, December 15, 2014

Çocuk Hakları mı dediniz?


Çocuk Hakları mı dediniz?

Bugün 17 Kasım 2014, bu puslu Amed gününde ben Kürt çocuklarla ilgili bir yazı yazmaya çalışırken, büromun penceresinden dışarıda top oynayan çocuklar takılıyor gözüme. Yan binanın bahçesinde top oynayan 5-7 yaşlarındaki çocuklar, her gol attıklarında “Biji Apo” diye haykırıyorlar.

Wednesday, December 10, 2014

From the Book THAT DAY: The “Wise People” come to Kavar

From the Book THAT DAY:

 The “Wise People” come to Kavar 

Today is the fifteenth of May 2013.  I set out from Tavan to Çorsin just before noon.  Today we have important guests.  I get to Çorsin just after the Wise People Committee is about to arrive at the villages.  Clearly the Wise People are not the only ones to arrive, for I can see several vehicles from the Office of the Prime Minister as well.  It is not easy to find space for these vehicles in a place as small as Çorsin.  The women of Kavar greet the Wise People with pictures of their dead children.  They do not put these pictures down throughout the two hours of the meeting.  The Committee is taken to the house of mourning where the meeting will be held and seated at the chairs and tables hung with cloths of yellow, green and red.  I quietly find a place to perch at the side and begin watching.  Quite a number of people have been stuffed into a room of one hundred-square meters.   Women sit on one side and men on the other, with several people from the Prime Ministry wandering around in the center.  The Committee Head briefly explains the goals of their visit and then various residents of Kavar describe what they experienced THAT DAY.  How Çorsin was burned down on the twenty-eighth of December 1993, who it was that gave the order, what all happened to the people of the village THAT NIGHT, all of it is described in detail.  As the man from the Prime Ministry runs his video camera over the faces of the people of Kavar I am once again awed by the villagers’ bravery.

            Then THAT woman begins to speak.  Sometimes she speaks Turkish, sometimes Kurdish.  It is obvious that she speaks Turkish well, but like my mother, when she begins to weep and moan she slips into Kurdish.  She speaks of THAT DAY: 

Friday, December 5, 2014

Yazidis: “Kurds have protected us; if we are going to die, we will die together”

Yazidis: Kurds have protected us; if we are going to die, we will die together

We are waiting for our fate

We wake up to a hot day. Fall has not arrived to Silopi as of yet. With its unpaved roads and non-working trucks left on the sides of the roads, Silopi seems to me more poor than usual. Before going to the camp of the Yazidis, we pay a visit to the Municipality. Mayor Seyfettin Aydemir and Co-Mayor Emine Esmer welcome us at the Silopi Municipality.

Emine Esmer begins talking, The institutions that have come here have not shouldered the responsibility. The Yazidis have been staying here for one and a half months. We got them back here from the bus terminal. We first made them stay in disaster houses, and then we opened a camp. We created a new, living space for Yazidis on a land of 30 decares. But we do not know what we are going to do tomorrow, when the winter will begin. There should be a station at the border. There are 2.500 Yazidis in Silopi. Half of those 2.500 Yazidis stay at the camp, while the other half are staying as guests at the houses of Silopi. People of Silopi, who live under poverty, have succored the Yazidis from the first day. They share everything they have with the Yazidis. The Municipality has launched a card system for those staying at the houses. With those cards distributed by the Municipality, they can buy dry food free of charge.

Yazidis are killed by saying “La İlahe İllallah"

Yazidis are killed by sayingLa İlahe İllallah[1]

Most of the Yazidis who came to Diyarbakır are staying as guests on property belonging to the Yenişehir Municipality, which is on the way to Mardin. The site is 10-15 kilometers away from the city center, and known among locals as the picnic site. A smaller group of Yazidis are staying in the Sümerpark site of the Diyarbakır Metropolitan Municipality at the city center.

We leave to visit the site. Yazidi people who have come here because of the Şengal massacre are staying in our picnic location. Entrance is forbidden is written on the yellow-red-green plate at the entrance of the site. Municipality officers say that as of today (September 4) there are 2.700 Yazidis staying there, and the numbers are increasing rapidly. They add that only yesterday 800-900 people arrived to the site.

Yazidis: 74th Firman

Yazidis: 74th Firman[1]

“We were killed not only by ISIS, but also by our neighbors”

This is the first time I am going to Iraqi Kurdistan by car. We get to the border very easily; there is no traffic. My friend coming with me says before the attacks of ISIS, there were long queues of trucks, and each vehicle had to wait around 4 or 5 hours before crossing the border.

I am the only woman at the border. I feel the glances of those who find my presence here bizarre. We complete the paperwork rapidly, and I pass to the other side of the border with my car. The moment I arrive in Iraqi Kurdistan, I feel relief seeing many women working at the border or as security personnel. The female security guards try to speed up my procedures because they are happy to see a Kurdish woman coming there from Amed, driving her own car. I walk to the Public Order Director who is waiting for me.

‘We are in need of a handful of water; if you cannot do anything else, at least send us a handful of water’

‘We are in need of a handful of water; if you cannot do anything else, at least send us a handful of water’

After Diyarbakır’s burning hot days, I am on a long-awaited vacation with my children. Though, my plan was to pass these days without my phone and computer, our holiday soured as ISIS began to slaughter people a few days after we began our vacation, and as the photographs of hungry and thirsty Yazidis on the mountains began to circulate.

Wednesday, December 3, 2014

Barışın dili

Barışın dili

Geçen hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Demokratik Gelişim Enstitüsü ve Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği ‘Dilin, Kimliğin ve Medyanın Çatışma Çözümündeki Rolü’ konulu panelde özellikle barış süreçlerinde dilin önemi üzerine verimli tartışmalar yapıldı.