Ekmek ve Güvercin
Diyarbakır Suriçi ile ilgili kimisi objektif, kimisi yanlı çok yazıldı, çok çizildi. Özellikle son günlerde YDG-H’ın bir uyuşturucu ticareti içinde olduğuna dair yazılanları ise üzülerek okudum. Bir halkın, Bölgenin gerçekliğinin bu kadar rahat çarpıtılması insanın içini acıttığı gibi öfkelendiriyor da…
Bölgenin birçok mahallesinde olduğu gibi Suriçi’nin de görünen ve görünmeyenleri var. Suriçi’nin görünmeyenlerini anlamak için son 1 haftadır Suriçi’ndeyim. 4 günlük sokağa çıkma yasağı Suriçi’nin özellikle Hasırlı ve Fatihpaşa mahallelerini vurdu. Bu mahallelerde birçok ev hasar görmüş durumda. Haftabaşı Hasırlı’da karşılaştığım Sur Belediyesi ekipleri mahallelerde hasar tespit çalışmaları yapıyordu. Tabi zarar gören sadece evler değil, çay bahçeleri, ağaçlar, hayvanlar, camiler, dernekler, tarihi yapılar da yaşanan şiddetten payını almış durumda. Zaten önce mahallede bulunan iki Özgür Yurttaş Derneğine polislerin bomba atmasıyla başlıyor her şey. 9 yaşında bir çocuk şöyle anlatıyor o anı:
“Sokağa çıkma yasağı vardı ama biz yine de dışarıda top oynuyorduk. Sonra çığlık geldi, herkes bağırıyordu, yangın çıktı. Özgür Yurttaş Derneğine atılan bombadan çıkan yangın mahalleye sıçradı.”
Çocuğa “korkmadın mı?” diye soruyorum:
“Korkmuyoruz” diyor. Bunların neden yaşandığını düşünüyorsun diye sorduğumda ise “Kürtleri eziyorlar, Kürtleri insan yerine koymuyorlar, Kürtler de haklarını savunuyor” diye cevaplıyor.
O sırada yaşlı bir amca da çocuklarla sohbet ettiğimiz Kurşunlu Caminin avlusuna gelerek sohbetimize katılıyor. Kurşun ve bombalardan epey tahrip olmuş tarihi camiyi işaret ederek“Dindar insan böyle yapar mı?” diye bana soruyor.
Camiden sonra, “Esedullah Timi” “Türkün gücünü göreceksiniz” yazılarının yazıldığı sokağa geçiyorum. Bir mahalleli “devlet bu yazıyı yazmakla insanları tahrik ediyor, gel benimle savaş diyor”diye belirtiyor. Başka biri bana soruyor: “Devlet bu yazıyı yazacak kadar hiç düşer mi?”. Susuyorum. “1 hafta geçti, niye silmiyorsunuz bu yazıyı?” diye soruyorum. “Açıkçası silmeye de korkuyoruz” diyorlar.
Mahallede hendekler halen duruyor. Mahalle sakinleri hendekleri mahallenin gençlerinin kazdığını söylüyorlar. Bu hendekler oldukça ufak hendekler, Cizre’dekiler gibi büyük değiller.
Mahalleye olaylar sırasında dışarıdan gelen ve silahlı olan birkaç genç olduğu da söylenenler arasında. Ancak bu gençlerin, Karayılan’ın açıklamasıyla, ilk gün, sokağa çıkma yasağının başladığı gün mahalleden çıktıkları herkes tarafından dile getiriliyor. “Emniyet de bu gençlerin ilk gün mahalleden çıktıklarını biliyordu, bile bile Sur’u bu hale getirdiler, devlet bize gözdağı vermek istedi” deniyor.
Suriçi’nde yaşayanlar, özellikle de esnaf genel olarak yaşananlardan rahatsız ve huzursuz. Hendekleri destekleyenler de var, desteklemeyenler de. Ama “hendek de kazılmış olsa, bu devletin burada yaptığı sivil katliamı haklı çıkarmaz. Bu hendekler katliam için gerekçe olamaz” kanısı ilçe genelinde hakim.“Hendekler olmasa, ölü sayısı çok artardı” diyenler de çoğunlukta. Birçok insanın yazıp çizdiği gibi halkın yaşananlardan bıkkın olduğu evet doğru, ancak halkla daha yakın bir temas halkın daha çok devlet şiddetinden bıktığını gösteriyor.
Ekmek dağıtan polisler
Beni şaşırtan bir olay, sokağa çıkma yasağının son günlerinde polislerin çatışmanın yoğun olduğu mahallelere ekmek dağıtması oldu. Bu bilgiyi mahallelerde oturan birçok insandan teyit ettirdim. Bir yandan özel timler mahallede katliam yaparken, evleri kurşunlarken, bir yandan normal polislerin mahallede ekmek dağıtması oldukça ilginç bir durum. Mahalleli bu konuda şunları söylüyor:
“Katledenler sarayın polisi, ekmek dağıtanlar normal polis.”
“Baktılar insanlar aç, ölecek, mecbur dağıttılar.”
“Normal polisler de devletin katliam yaptığının farkında, tasvip etmiyorlar, muhtarlara verdiler ekmekleri, bazen de kapı kapı kendileri muhtarla birlikte dağıttılar, bunu da açık konuşmak lazım.”
Ekmek dağıtan polisler ve katliam yapan polislerin birbirinden habersiz olması tabi ki imkansız. Devlet burada “size bunları yapan ben değilim, benim içimdeki daha derin bir yapı” izlenimi vermeye çalışıyor olabilir. Ya da yüzyıllardır bölgede uyguladığı klasik sopa-havuç politikasının bir devamı bu ekmekler… Devlet hem yakıp yıkıp, öldürüyor, hem de ardından ekmeği veriyor!
Başsağlığı dilemeye, güvercinlerini beslemek için dama çıktığında katledilen 27 yaşındaki Halil’in evine doğru ilerliyorum. Hem dağıtılan ekmeği, hem de Halil’in güvercinlerini düşünüyorum. Ekmek ve güvercin! Hangi ekmek Halil’i geri getirir, hayatta en çok güvercinlerini seven, ve öleceğini bile bile güvercinleri aç kalmasın diye dama çıkan Halil’in babasız kalan bebelerini hangi ekmek doyurabilir!
Halil artık yok, ama güvercinleri hala Suriçi semalarında kanat çırpıyor!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 25.10.2015
No comments:
Post a Comment