“Abla Bugün Bayramdır, Korna Çalmadan Geçme!”
As published in BİANET on 21.10.2013
As published in BİANET on 21.10.2013
En son bundan
4 yıl önce 19 Ekim’de umutlanmıştık bu ülkenin Kürtleri olarak. 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil
ve Mahmur’dan gelen PKK’lilerden oluşan 34 kişilik Barış Grubu’nun Habur sınır
kapısından geçiş yaparak Türkiye’ye gelmesi Kürtlerin Türkiye’de son toplu
sevinciydi sanırım.
Ekim
ortasında duymuştum ilk haberi. “Eve
dönüyorlar!” “Kim?”, “Dağdakiler!”
Çok uzun yıllar geçmişti “onlar” gideli. “Yuvaya dönüş” artık beklenmeyen
bir şeydi. “Barış”ı artık hayal bile etmiyordum. Mümkün olduğunca umut etmemeye
çalışıyordum, erken sevinmemeye. Her iyi gelişmenin bir şekilde baltalanacağına
inancım tamdı. Bu nedenle hafta sonu Diyarbakır’a “eve dönüyorlar” haberi
ulaştığında da çok sevinememiştim doğrusu.
19 Ekim
2009’da ilk Barış Grubu evlerine
döndüler. Diyarbakır günlerdir onları
bekliyordu. Sokaklarda yüzbinlerce insan vardı. Herkes gelenleri karşılamaya
çıkmıştı. Ben çıkmıyorum. Büromda tek
başıma oturuyorum. Kararlıyım bu sefer, umut etmek istemiyorum artık. Uzun simsiyah saçları olan
asistanım Birgül dışarı, kutlamalara bakmaya çıkıyor. 3 saat sonra büroya
döndüğünde oldukça kızgın buluyorum Birgül’ü. Yıllardır Kürt kimliğinden dolayı
Manisa’da üniversiteyi bitirememiş olan Birgül kutlamalarda çok ağlayan yaşlı
bir kadın gördüğünü, kadının yanına gidip
“neden bu kadar ağladığını” sorduğunu anlatıyor. Kadın “barış geldi kızım, barış geldi…” diye
haykırıyormuş. Birgül yeni nesil Kürt gençliğindendi, bu neslin çoğu gibi öfkeli ve kızgındı hayata. “Teyzeyi sarstım, Nurcan Abla. Ona dedim ki: Sakın aldanma, bu barış değil teyze, sakın inanma dedim”. Yaşlı kadın “bu barıştır kızım, bu barıştır, sen 30 yıl öncesini bilmiyorsun, inan
bu barıştır” diye yanıtlamış Birgül’ü. Birgül büroda burnundan soluyordu.
Kızgındı, öfkeliydi, sürekli bu halkın kandırıldığını ve oyalandığını
düşünüyordu. Kürt gençliğinde farklı nesillerin olaya bakışı değişikti. Bizler
OHAL’le büyümüştük, korkuyla büyümüştük, çok insan kaybetmiştik, ama öfkemiz
daha azdı sanırım. Bizden sonraki kuşak
daha babasız bir kuşak olarak büyüdü, çoğu babasını, abisini, ablasını hiç
görmedi. Bir anlamda öldürülen babalarının, amcalarının, teyzelerinin, analarının
anıları, yakılan ve boşaltılan köylerinin hikayeleri ile büyüdüler. Bizler
yaşadık, onlar hikayelerimizi devraldılar, geçmişin yükünü de üstlendiler. Ve
şimdi öfkeliler. Kendilerinden, annelerinden, ablalarından esirgenen şeyler
için kızgınlar, kaybettiklerini geri istiyorlar.
“Nurcan Abla çık dışarıya, git bak halkın ne kadar mutlu, git
bak da üzül onlar için, boşa seviniyor analar” dedi Birgül. Çıktım dışarı, binlerce insan meydanlarda, mutluluğu
havadan bile hissediyordum. Hala kendimi frenliyordum. Kesin bir şey olacaktı,
hep böyle olmamış mıydı? Ya tutuklayacaklardı, ya Başbakan çark edecekti. Kolay
mıydı bunca savaş çığırtkanlığı içerisinde “barış” adına mücadele edebilmek,
yürek isterdi. Arabama bindim, kutlamalara katılmamaya kararlıydım. Bağlar
yolundan eve döneceğim. Ama trafik tıkanmış, herkes meydanlarda, halay çekenler
de var. Bu sevince arabalar da korna çalarak katılıyordu. Ben yine dalmışım
geçmişe. Ahmet Kaya her zamanki sakinleştirici sesiyle yanımda, beni o gün de sakinleştiriyor.
O sırada bir grup çocuk arabamın önünü keserek;
“Abla bugün bayramdır, korna
çalmadan geçme. Eve dönüyorlar, bayramdır, kornanı çal!”dediler. 7-14 yaş aralığındaki bu çocuklara baktım,
elleriyle bana tekrar “çal” işareti verdiler.
Küçücük çocuklar bana “çal abla, çal
kornanı, dönüyorlar” diyorlardı. Kararsız kaldım. “Yani gerçek mi, inanmalı mıyım bu sefer, yani dönecekler mi, yani
ölmeden geri gelecekler mi, tekrar görecek miyiz gidenleri?” Kafamda tüm bu
sorularla tıkanmış trafikte tekrar baktım insanlara. Kadınlar, Bağlar’da, yol
kenarında, dizilmişler. Ağlayanlar var, kahkaha atanlar da… Sanırım gerçek.
Evet, dönüyorlar, inan buna… Kornaya basmaya başladım. “Düt,düt” “düt”, “düt,düt” “düt”… Bastıkça
kalbim hızlanıyor, sanırım “barış” bu sefer geliyor. ”Düt, düt”, “düt”.
Yitirdiklerimiz bir bir gözümün önünden geçiyor. Hem ağlıyorum, hem gülüyorum.
Yol boyunca dizilmiş polis otolarını görüyorum, daha da basıyorum kornaya…
“Düt, düt” “düt”… Sanki kornam konuşuyor. Barış geliyor, çocuklarımız dönüyor. Bayram
zamanı, hadi basın kornaya! Kutlayın! Çalın! Halaya durun! Çocuklar dönüyor!
Diyarbakır bunu kutluyor!
19 Ekim son
umutlandığım gün oldu. 19 Ekim’de dönen 34 kişi hakkında kısa zamanda yüzlerce dava açıldı. Bir kısmına “PKK propagandası” yapmaktan ceza verildi, bir
kısmı da geldikleri yere geri dönmek zorunda kaldılar. O gün Kürtlerin havaya
uçurduğu yüzlerce güvercin barışı getirmedi. Birgül haklı çıktı. Kürt halkından
umudu bir kez daha alındı. Kürtlerin çocuklarının dönüş sevincine karşı
gösterilen tahammülsüzlük sonraki yıllarda onlarca gencin ölümünün yolunu açtı.
Çocuklar
hala yuvaya dönmedi, gidenler bu Ekim’de de geri gelmedi.
Nurcan Baysal, Ekim 2013, Diyarbakır
No comments:
Post a Comment