Referandum süreci boyunca ‘Hayır’cılar da ‘Evet’çiler de argümanlarını Kürtler üzerinden oluşturup, kendilerini Kürt Sorunu üzerinden konumlandırdılar. Ancak ağır medya baskısı, Kürt illerinde gerek medyanın, gerek sivil toplum örgütlerinin çoğunun susturulmuş olması nedeniyle, bu süreçte Kürtlerin ne düşündüğünü Türkiye genel olarak duymadı. Bu konuda algı operasyonları hem batıda hem de bölge içinde devam etti. Yok efendim Kürtler evet diyecekmiş, oy vermeye gitmeyecekmiş… Bunun için iktidarın yereldeki görünür ve görünmeyen ayakları yoğun bir propagandaya giriştiler. Son saatlere kadar hala Diyarbakır’da bu kişiler “Evet de çıksa Hayır da çıksa bizim için fark etmez, tek adam gelirse Kürt sorunu daha rahat çözülecek” gibi argümanlarını devam ettiriyorlardı. Başta HÜDA-PAR olmak üzere bazı Kürt grupların Erdoğan’a çalıştığını belirtmeye zaten gerek yok sanırım.
Kürt illerinden yüksek oranda bir Hayır beklemekle birlikte özellikle bazı illerde ciddi güvenlik kaygıları ve endişelerim de vardı. Sokağa çıkma yasağından önce nüfusu 70 binlere varan Şırnak’ta mesela nüfus yarı yarıya düşmüş, evleri yıkıldığı için, kalacak bir yerleri olmadığı için çevre il, ilçe ve köylere dağılmış Şırnaklıların nasıl oy kullanacağı ciddi bir soruya dönüşmüştü. Şırnak’ta zaten ayakta kalan, yıkılmayan mahallelere de çoğunlukla korucu mahalleleriydi. Tabii ki ilçe ilçe, mahalle mahalle verilen oyların analizi yapılacak ve bu analizden dersler çıkarılacaktır. Ancak genel olarak baktığımızda özellikle sokağa çıkma yasağı uygulamalarının yoğun olduğu il, ilçe ve yerleşimlerdeki güvenlik personeli nüfusunu da dikkate almak gerekiyor. Geçen hafta konuştuğum bir Cizreli de “Burada on binlerce özel tim, korucu ve güvenlik görevlisi yaşıyor, bu insanlar da oy kullanacak ve bu oylar Cizrelinin hanesine yazılacak” diyerek sıkıntısını belli ediyordu.
Bölgede neredeyse 2 yıldır baskı, zulüm son haddinde. 90’larda bile görülmeyen bir baskıdan söz ediyoruz. Örneğin yolda yürürken bir güvenlik aracı geçiyorsa, size rahatlıkla “Kenara geç lan” diyebiliyor. Artık buralarda halka “lan” diye hitap etmek olağan bir davranış şekline dönüşmüş durumda. Şırnak, Cizre, Silopi, Yüksekova gibi yerlerde bu baskı çok daha yoğun. Şehirler bu haldeyken kırsalı anlatmama gerek yok sanırım. Ne kadar kırsal alanın son 2 yılda özel güvenlik bölgesi ilan edildiğini biliyor musunuz? Ben söyleyeyim yüzlerce, yüzlerce bölge. Kırsaldaki sokağa çıkma yasakları ise artık haber bile olmuyor.
Kürt illerinde böyle bir ortamda gidildi referanduma. Buna 500 bin insanın zorla göç ettirildiğini, sadece milletvekilleri ve belediye başkanlarının değil, HDP’nin on bine yakın üyesinin cezaevinde olduğunu, kayyımların şehirlere hakim olmak için elinden geleni ardına koymadığı, şehirlerin “kamulaştırma” adı altında gasp edildiğini, on binlerce insanın elinden ekmeğinin alındığını, sivil toplum örgütlerinin, tiyatroların, sığınma evlerinin bile kapatıldığını, insanların belirsiz bir geleceğe mahkûm edildiğini de ekleyelim.
O nedenle ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ne de Kürtler evet dedi diyen kişilerin yorumlamaları doğru değil. Kürtler tüm bu koşullara rağmen “Hayır” demiştir. Kürtler “Êdî bes e Erdoğan” demiştir.
Kürtler, “Uyguladığınız zulüm, baskı, yıkım politikalarını onaylamıyoruz” demiştir.
Demek ki neymiş! Kürtlerin sessizliği size boyun eğdikleri, biat ettikleri anlamına gelmiyormuş. Bunca zulmünüze rağmen Kürtler diz çökmedi, bu size dert olsun!
Batı’da, Doğu’da, Karadeniz’de, Ege’de… Dört bir yanda, demokrasi, eşitlik, adalet, özgürlük için mücadele eden güzel insanlar! Tüm imkânsızlıklara, baskılara, zulümlere rağmen muhteşem bir demokrasi mücadelesi verildi. Umutsuzluğa sakın ola kapılmayın! Mücadele daha yeni başlıyor! Birlikte, dayanışarak, omuz omuza!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 17.04.2017
No comments:
Post a Comment