Thursday, March 23, 2017

İzmir’de Kürt illerindeki yıkımı, Sur’u, Tahir Elçi’yi konuşmak

Uluslararası Af Örgütü'nün organizasyonunda İzmir’de Kürt illerindeki yıkım, Sur ve Tahir Elçi’yi konuştuk. Doğrusu İzmir’in beni şaşırttığını söylemeliyim. Beklemediğim kadar kalabalık bir dinleyici kitlesi toplanmıştı. Bölgede yaşananları yakından takip eden böylesine bir kitleyi görmek beni hem sevindirdi hem de geleceğe yönelik umutlandırdı.

Tahir Elçi’den önce, Tahir Elçi’den sonra…

Af Örgütü Türkiye ofisinden araştırmacı Andrew Gardner, Af Örgütü'nün Suriçi’nde yaptığı araştırmanın sonuçlarından bahsetti. Yaklaşık 40 bin kişinin göç ettiği tahmin edilen raporda, Sur’dan göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşmelere de yer verilmiş. Gardner, ailelere ne zaman göç ettikleri sorulduğunda verilen cevabın “Tahir Elçiden önce” ya da “Tahir Elçiden sonra…” diye olduğunu belirtiyor. Tahir Elçi’nin gidişi belli ki Surlular ve Diyarbakırlılar için bir milada dönüşmüş durumda. Sur’dan bir kadının dediği gibi:
“O gitti, tufan oldu.”
Araştırma sırasında görüşülen ailelerin neredeyse hepsi Sur’a geri dönmek istediklerini belirtmişler.  Uluslararası Af Örgütü Türkiye Aktivizm Koordinatörü Begüm Başdaş bu geri dönüş isteğinin önemli bir nedeninin Sur’da mekânla iç içe geçmiş bir hayat olduğundan bahsediyor. Ailelerin “çadırda da olsa Sur’a geri dönüp yaşamak istediklerini” belirttiğini söylüyor.
Diyarbakır Barosu Başkanı avukat Ahmet Özmen, Tahir Elçi cinayetindeki son durumu, daha doğrusu soruşturmanın nasıl ilerlemediğini anlatıyor. Kendilerinin dahi Tahir Elçi dosyasına tam olarak ulaşamadıklarını söylüyor. Ve Tahir Elçi’ye, onun gibi bir hak savunucusuna tüm toplumun borcu olduğunu belirtiyor.

“Canı yanmış biri olarak söylüyorum; zafer, barıştır”

Bölgedeki yıkımı İzmirlilerin bakışlarındaki derin hüzünle birlikte anlatıyorum. Yıkıma ilişkin resimler tek tek geçerken doğrusu söyleyecek fazla bir şey de kalmıyor. Militarizmin günlük yaşamlarımızı nasıl esir aldığından bahsediyorum. Karakollarla kentlerimizin nasıl kontrole tabi tutulmaya çalışıldığını anlatıyorum. Ve tüm bu militarizmin sadece bizler için değil ülkenin tümü için nasıl bir tehlike arz ettiğini belirtiyorum. Ve bunun karşısında mücadeleden başka bir yol görmediğimi de…
Sonra Nusaybinli bir genç söz alıyor. İzmir’de doğup büyüdüğünü ama aslen Nusaybinli olduğunu söylüyor.  2010 yılında abisini çatışmalarda kaybettiklerini ve cenazesini Nusaybin’e gömdüklerini, daha sonra emekli olan anne ve babasının emekli ikramiyeleriyle Nusaybin’de bir ev yaptırdıklarını, 2015 yılında Nusaybin’e döndüklerini ve anne babasının bu evde sadece 6 ay oturabildiğini, sokağa çıkma yasağından sonra evin tamamen yıkıldığını anlatıyor. Sonra şöyle devam ediyor:
“Bir Moğol istilası gibi bir şey oldu. Bize ait olan şeylere zorla el konuldu. Evimizden arda kalan hiçbir şey yok. Her şeyimiz talan edilmiş. Ruhsal bir kıyım yaşatmak istediler. Şimdi orada yaşatılan ruhsal kıyımı tüm Türkiye’ye yaymaya çalışıyorlar. Bizler bunun karşısında birlik bütünlük içinde direnmeliyiz. Şiddete barışla karşılık vermek; bu erdemliliktir, zaferdir de. Ben canı yanmış biri olarak bunu söylüyorum. Bu savaşta abisini kaybetmiş, evini kaybetmiş biri olarak bunu diyorsam zafer tam da budur. Barıştır.”

Yalnız değiliz!

Görüştüğüm İzmirliler bölgedeki yıkımla ilgililer. İnsanlar kendilerini çok yalnız hissettiklerini, bölgede yaşananlara ilişkin hiçbir şey yapamamanın utancını duyduklarını söylüyorlar. Ve herkes aynı soruyu soruyor:
“Ne yapabiliriz?”
Her birimizin yapabilecekleri var elbet. Eşitlik, adalet, özgürlüğü kendi yaşamlarımızda savunabilmek, öğretmense öğrencilerine aşılayabilmek, sanatında bunlara yer verebilmek, duyurmak, dayanışmak, paylaşmak… Hakkın, hukukun yanında durabilmek, 3 maymunu oynamamak, her şekilde, yazarak, şarkı söyleyerek, resmederek direnmek, direnmek…
Ben de burada sık sık yalnız kaldığımız hissiyatına kapılsam da, seyahat ettikçe aslında yalnız olmadığımızı, bu ülkede milyonlarca insanın bu gidişattan, yıkımdan mutsuz olduğunu görüyorum. Belki seslerimiz yeterince güçlü çıkmıyor olabilir. Seslerimiz birbirimize ulaşmıyor olabilir. Ama yalnız değiliz! Dayanışmayı sabırla öreceğiz. Barışta ısrarlı olacağız. Kendi meşrebimizce bu savaşa, kıyıma, yıkıma itiraz edeceğiz. Bazen bu mücadelede yere düşeceğiz ama yine kalkacağız. Birbirimize tutunarak, yola devam edeceğiz…
Doğrusu güzel İzmir bu sefer bana güç verdi. Gelek spas!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 27.02.2017

No comments:

Post a Comment