Sunday, October 25, 2015

Ya Cizre’nin yanında olacağız ya da hep beraber yok olacağız!

Ya Cizre’nin yanında olacağız ya da hep beraber yok olacağız!

Yazar, akademisyen ve gazetecilerden oluşan bir grup kadın olarak Cizre’nin acısını paylaşmak için dün Cizre’ye gittik.
GBT araması ve araç aramasından sonra girebildiğimiz Cizre’de sabah önce taziye evine gittik, taziye evinde yakınları ölen Cizrelilerle buluştuk. Taziye evinde yas kadar gözlemlediğim bir diğer şey de dayanışma, ve “her şeye rağmen ayaktayız” duygusuydu. Taziye evindeki görüşmelerimizi detaylı olarak ayrıca yazacağım. Bugün Cizre’de gördüğüm yıkımı sizle paylaşmak istiyorum.

Saldırıların yaşandığı ana mahallelerden olan Nur ve Yafes mahallerinde gördüğümüz yıkım korkunçtu. Nur mahallesini yukarıdan gören Belediyeye ait Kültür Merkezine keskin nişancılar yerleştirilmiş. Keskin nişancılara kobra, kirpi ve tanklar eşlik etmiş. Bunlarla yetinmeyen devlet helikopterleri de kullanmış. Ve mahalle dört bir yandan taranmış, havan topları atılmış. Mahallede birçok evde yüzlerce kurşun deliğinin yanı sıra duvarlarda atılan toplardan dolayı büyük delikler açılmış. Mahalle aralarında da atılan toplardan dolayı açılan büyük çukurlar var. Helikopterlerden açılan ateşlerle öncelikle evlerin damlarındaki su depoları hedef alınmış. İnsanları susuz bırakmak hedeflenmiş. Nur Mahallesinin giriş ve çıkışlarında halen tanklar ve kobralar nöbet tutuyorlar.
Harabeye dönen mahallelerden bir başkası da Yafes mahallesi. Mahallede girdiğimiz bir ev atılan havan toplarından neredeyse tamamen yıkılmıştı. Yıkım öylesine büyük ki, evi tekrar toparlamak imkansız. Her yer cam kırığı, duvarlarda koca delikler oluşmuş. Evin içindeki tüm eşyalar parçalanmış. Aile 1992 yılında F16’ların bombalaması sonucu Uludere’ye bağlı köylerinden zorunlu olarak göç etmiş ve Cizre’ye gelmiş. “20 yıl çalıştık bu evi  yaptık, bir gecede yıktılar” diyor aileden biri ve  “şimdi nereye gidelim, Batıda da Kürtleri linç ediyorlar, biz nereye gidelim?” diye bizlere soruyor. Avluda yıkıntılar arasında tek başına duran bir çocuk ayakkabısı yaşananları özetliyor gibi. Bahçe yan duvarında büyük bir delik görüyoruz, evler bombalanırken insanların çocuklarını evden çıkarmak için bahçe duvarlarında delik açarak çocuklarını bu duvarlardan kaçırdıklarını öğreniyoruz.
Gördüğümüz yıkım öylesine büyüktü ki, böylesi bir yıkımdan insanlar nasıl sağ çıktı, yüzlerce ölü olmaması mümkün değil diye düşünüyorum.  Sokağa çıkma yasağının olacağı duyurulunca, mahalle sakinlerinin bir kısmı bir katliam olabilir diye düşünerek evlerini bırakıp, birkaç günlüğüne Cizre’nin başka bölgelerinde oturan yakınlarının yanına gitmişler. Bununla birlikte, 1990’larda da Kürdistan’a dönük savaşın ana üslerinden biri olan Cizre’de halkın savaş deneyimi ve birbirleriyle müthiş dayanışması ölü sayısının daha da yükselmesini önlemiş görünüyor.  Küçük çocuklar, yaralılar evden eve açılan deliklerle çıkarılmış, insanlar duvarları delerek birbirlerine yardım ulaştırmaya çalışmışlar.
Cizreliler devletin Cizre’de Kobanê’nin intikamını aldığını düşünüyorlar. Bence burada çok daha fazlası var. Cizre devlet tarafından yakılıp yıkılmış, devlet burada katliam yapmış. Sadece insanları katletmekle kalmamış, bu insanları susuz bırakarak, aç bırakarak, ölülerini gömmelerini engelleyerek devlet buradaki insanlara ve Cizre üzerinden Kürt halkına belli ki bir mesaj vermek istiyor!
Devlet Kürt halkına, Kürt gençlerine “Parlamentoya girmeniz önemli değil, hatta bakan olmanız bile, ben istersem sizi dünyaya kapatır, sizi istediğimde yakarım yıkarım katlederim, kaybederim, ölü bedeninizi bile gömdürtmem…” demeye getiriyor. Aslında devlet bu katliamla Cizrelilere ve Kürtlere gelecek olarak parlamentoyu değil dağları gösteriyor!
Buna karşılık Cizre halkının direnci de devlete bir mesaj! “Sen yakıp yıksan da, çocuklarımı katletsen de, bak ben yine direndim dimdik ayaktayım” diyor Cizre. Seyahatimiz boyunca beni en çok etkileyen şey gördüğüm yıkım kadar, halkta savaşa, katliama karşı direnç; eşit ve özgür bir yaşam için mücadele azmiydi… Cizre yaralı, evlatlarını kaybetmiş, ölülerini gömememiş, öte yandan şehirde en çok hissedilen duygu ise “boyun eğmedik, direndik” duygusu.
Tüm bunlara rağmen Cizreliler barışta ısrarcılar. Yaşadıkları zulme rağmen Cizre halkı barış diyor. Bir yandan “bu ülkede size nefes aldırmam, çekip dağlara gidin” diyen bir devlet var, öte yandan da ona direnen bir halk var, savaşa karşı direnen, barış için direnen, eşit ve özgür yaşamak isteyen… Burada iş biraz da bizlere düşüyor. Ya Cizre’nin yanında, barışın yanında olacağız, barış sesimizi daha güçlü çıkaracağız, ya da hep beraber yok olacağız!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 18.09.2015

No comments:

Post a Comment