Tuesday, January 27, 2015

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

Bu yılın soğuk bir Nisan gününde gitmiştim Roboski’ye.
Şırnak’tan Roboski’ye giderken yol keskin virajlar ve geçilmez dağlarla çevrili. Birkaç kilometrede bir, karakol ve kalekollar var. Bunların çoğunluğu barış süreci başladıktan sonra yapılmış. Yolun her iki tarafına dizilmiş köylerden geçerken, bu köylere “kaybedenler” denildiğini öğreniyorum. Daha önce yükseklerde olan bu köyler, 90’lı yıllarda asker tarafından boşaltılarak anayol üzerine indirilmiş. Köylülerin kimisi dayatılan koruculuğu kabul etmeyerek Mahmur’a gitmiş, kimisi geri dönmüş. Şimdi de köylerin bir kısmı tekrar HES ve termik santrallerden dolayı boşaltılmakta.
 “Kaybetmiş” bir coğrafyanın “kaybeden” köyleri bunlar...

Roboski de bu “kaybeden” köylerden biri. Roboski Derneği Başkanı Veli Encü’den öğreniyoruz Roboski’de yaşayan insanların çoğunun başka köylerden geldiğini. Veli’nin ailesi 1993 yılında Tarlabaşı Zêvîya köyünden sürülmüşler. Devlet korucu olmaları için baskı yapmış. Birçok insan kabul etmemiş, kabul etmeyenler baskılar sonucu Güney Kürdistan’a Zaho’ya ve Mahmur’a göç etmiş. Bir kısmı da Roboski’ye yerleşmiş.
“İnsan 34 kedi yavrusunu, 34 karıncayı bile birlikte öldürmez”
Roboski kadınları, buluşmamıza katledilen evlatlarının, eşlerinin, sevdiklerinin resimleriyle, siyahlar içinde geliyorlar. Roboski’de artık düğün yapılmadığını, bayramlaşma olmadığını, tüm bayramların mezarlıkta geçtiğini öğreniyorum.
Roboski Derneği’ndeki geniş masaya tüm resimleri yayıyoruz. Her bir resim tek tek okşanıyor, her resmin hikayesi tek tek anlatılıyor… Hıçkırıklar yükseliyor, ara ara duraklıyoruz, sonra ağlama anı toplu krize dönüşüyor. Roboski sel oluyor, gök gürlüyor, sanki dünya o noktada duruyor.
Roboskili anneler kızgın, öfkeli. Katliamdan sonra devletin baskı, tehdit ve zulmüne maruz kalmaları öfkelerini daha da arttırmış. En çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kızgınlar. Roboski’ye ilişkin söylediklerini kendilerine yapılmış bir hakaret olarak görmekteler. Başbakan iken görüşmeye gittikleri Erdoğan’ın soğuk tavrı yaralarını daha da kanatmış. Dönüp dolaşıp sözü Erdoğan’a getiriyor  Roboskili analar:
“O nasıl Bilal’imi, yavrumu mahkemeye bile göndermiyorum diyor, peki bizimkiler de çocuk değil miydi? Hepimizi aynı Rab yaratmadı mı?”
“Her şey ortaya çıkacak dedi görüşmede, ne zaman, Berfo Ana gibi öldükten sonra mı?”
“Ne olursa olsun insan 34 kedi yavrusunu, 34 karıncayı bile birlikte öldürmez”
“Başbakansın, o kadar varlığın içindesin, geleceğinden  o kadar korkuyorsun ki hala o varlık içinde yolsuzluk yapıyorsun, hala hırsızlık yapıyorsun. Bir de bizim çocuklarımızı düşün. 50 lira için öldüler…”
Sonra bir ana haykırıyor: “Evladını uğurluyorsun, 3 saat sonra paramparça geliyor. Kendi evladının parçalarını kendi elinle topluyorsun. Bu ne demektir, bir düşünsün, bir saniye düşünsün Erdoğan… ”
“Bizi bu kirli devlete muhtaç etmeyin?”
Analarla Roboski’nin en tepe noktasına kurulmuş mezarlığa gidiyoruz. Tam karşısında karakolun olduğu mezarlık tüm Bölgeye hakim. “Bak” diyor Veli; “Bu yükseklikten her evden gideni(kaçağa) görmekteler, kimsenin burada kimseyi yanlışlıkla öldürme durumu olamaz”.
Mezarlık gökyüzüne öylesine yakın ki, yer ve gök birleşiyor. Mezarlık, askeri noktanın tam karşısında, “Dünya döndükçe Roboski” dercesine dimdik duruyor.
Roboskili çocukları öldüren bombalardan kalan parçalar, “işte bu katiliniz” dercesine konulmuş mezarlığa.  Her çocuğun toprağını suluyor, tek tek okşuyoruz mezar taşlarını.
Böylesi bir acıya rağmen, pes etmeyip, baskı ve zulme  direnen bir halk var Roboski’de. Devletin denediği her türlü kirli yolu elinin tersiyle reddetmiş bu insanlar, koca Türk devletinden hesap sormaya, adalet aramaya devam ediyorlar.
Ayrılmadan soruyorum Roboskili analara, “Kürdistan halkından bir beklentiniz var mı?” diye.
Tek bir istekleri var: “Bizi bu kirli devlete muhtaç etmeyin” diyorlar.
Bize de düşen böylesi bir zulme direnenleri unutmamaktır!
Onları bu kirli devlete muhtaç etmemek boynumuzun borcu olsun!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 27.12.2014

No comments:

Post a Comment