Bir yandan HDP milletvekillerin e dokunmak için her türlü yol mubah sayılırken, öte yandan da hükümet askere dokunulmazlık getirmeye çalışılıyor. AKP’nin askere dokunulmazlık zırhı getiren kanun teklifi Meclis Savunma Komisyonu'nda bu hafta kabul edildi.
Özetlersek, tasarıya göre, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yargılanması ve soruşturulması Başbakanın iznine bağlanacak. Bu izin mekanizması görevli personelin rütbesine göre çalışacak. Herhangi bir ilçedeki operasyonda görev yapan asker ya da kamu personelinin soruşturulması için ise kaymakam izni gerekecek. TSK, Bakanlar Kurulu kararıyla, bütün il merkezlerinde operasyonlara katılabilecek.
Can veya mal güvenliğinin sağlanabilmesi ya da belirli kişilerin yakalanmasına yönelik olarak komutanın yazılı emriyle konutlara girebilecek. Askeri personelin, terörle mücadele sırasındaki faaliyetleri sebebiyle işlediği iddia edilen suçlar askeri suç kapsamında sayılacak ve herhangi bir sivil yargılama söz konusu olmayacak.
Türkiye’de bu tasarı yasalaşsa bile, insanlığa karşı işlenen suçlarda hukuktan kaçış var mı bir bakalım:
Savaşların bile kuralları vardır ve başta Cenevre Sözleşmeleri olmak üzere uluslararası hukukta bunlar tanımlanmıştır. Bölgede bugün yaşananların çoğu savaş suçuna giriyor. Ve Türkiye’de çıkacak hiçbir kanun, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işleyenleri bir gün yargılanmaktan kurtaramaz. Hitler de her şeyi “kanunilik” içinde yaptığını söylüyordu. Onca insanı Almanya kanunlarına uygun katletmişti. Sudan lideri Ömer El-Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanması halen devam ediyor ve kendisi hakkında uluslararası tutuklama kararı var. O da muhtemelen askerlerine, polislerine “yapınız, ediniz, sizleri koruyacak kanunlar çıkartıyorum” demişti. Türkiye’de şu an zaten herhangi bir “kanunilikten” bahsedemeyiz. Aylar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan kaymakamlara “gerekirse kanunları, mevzuatları bir kenara bırakın” diye seslenmişti.
Bölgede beyaz bayraklarla evlerinden çıkan insanlar, bodrumlarda canlı canlı yakılan insanlar, kefen hakkı, defin hakkı bunların konuşulduğu günlerden geçiyoruz. Bu 10 ayda neler görmedik ki… Yerlerde sürüklenen cenazeler, hayvanlar tarafından parçalanan cenazeler, bir damla su isteyerek ölen gençler, Miray bebek, Taybet Ana, cenazesi 151 gün sonra ailesine verilen Rozerin, tanklarla üzerinden geçilen Mahsun… ve daha nice resim artık beynimizde kazılı. Zihinlerimize bilerek ve isteyerek kazdırılan, bilerek ve isteyerek sosyal medya aracılığıyla servis edilen tüm bu resimler başlı başına bir savaş suçu, insanlığa karşı suç.
Bugün Türkiye’de yargı bir halka karşı yapılan hukuksuzluğa ve saldırılara karşı kör ve sağır olmuş olabilir. Ama dünya tarihi bu kör ve sağırlığın bir bedeli olduğunu hep gösterdi, göstermeye devam ediyor.
İnsanlığa karşı işlenen suçlara hiçbir yasal koruma işlemez!
Bu ülkenin askerlerine, polislerine, kaymakamlarına, valilerine, bürokratlarına, kamu amirlerine sesleniyorum:
Bu ülkenin askeri, polisi, kaymakamı, valisi… neye bulaştığınızın farkında mısınız? İnsanlığa karşı işlenen suçlarda sizleri hiçbir yasa korumaz, koruyamaz! Sadece sizleri değil, hiç kimseyi koruyamaz!
Bu emirleri verenler kadar uygulayanlar da yargılanacak! Çünkü konusu suç teşkil eden emirlere uyulmaz! Konusu suç teşkil eden emirlere uyduğunuz vakit suç işlemiş olursunuz.
Emirlere uymamak her zaman mümkündür. Hangi emirlere uyulup uyulmayacağı bellidir. İnsani akıl ve insani melekeler bizlere tam da bunları ayırt etmek için verilmemiş midir?
Harp akademilerinde, polis okullarında, hukuk fakültelerinde, siyasal bilgiler fakültelerinde hepiniz savaş hukuku, insan hakları okuyorsunuz elbet!
Ve biliyorsunuz; ne olursa olsun insanlar yakılamaz, işkence edilemez, cesetler parçalanamaz. İnsanlar kaybedilemez! İnsanlar zorla göç ettirilemez! İnsanların evleri yuvaları bilerek ve isteyerek ateşe verilemez!
Kutsal devlet diye bir şey yoktur! En kutsal şey insandır!
Hukuk dışı emirlere uymayın! Bu yapılanlar savaş suçudur, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır!
Sadece “çarkın dişlisi” değil, etten kemikten bir insan olduğunuzu hatırlayın!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 13.06.2016
No comments:
Post a Comment